8 Ekim 2009 Perşembe

insanlık işte...

İnsan işte istekleri biter mi hiç! doyumsuz...Aklımızdan neler neler geçiririz... neler arzu ederiz...olması için dualar ederiz.Bazen her şeyden ödün veririz.Olması için deli gibi çalışır didiniriz..bazen de bir boşvermişlik gelir olmasını deli gibi istediğimiz halde bir çaba sarfetmeyiz ama yine de olsun isteriz.Peki buna değer mi?Aslında değer değmesine de...sonuç?O kadar uğraşa değdi mi?İnsanlık doyumsuz varlık yine yetinmez.Daha fazlasını ister ya da bambaşkasını.Bütün çaba olana kadar sonrası boşluk ve yeni uğraşlar...Bu böyle devam eder gider...Bu da insanın yapısından kaynaklanıyor işte yapılacak pek bişey yok.Maymun iştahlılara diyelim bari....:)

25 Eylül 2009 Cuma

En çok ziyaret edilen siteler arasında yer alan "myspace" de yasaklılar listesine eklenmiş hayırlı uğurlu olsun.Bu nasıl bir zihniyettir anlayamadım gitti.Yazıklar olsun işte bu kadar demokratik ve özgür bir ülkede yaşıyoruz.

6 Eylül 2009 Pazar

TATİL DE UMUTLAR DA SONA ERDİ GALİBA...

Tatilim bitti artık dostlar.Geriye bir hüzün kaldı.Vedaları hiç sevmem ama yaşamak zorunda kaldığım zamanlar oldu.Vazgeçmek arkanı dönüp çekip gitmek zor.Uzak olduğum sürece duygularımı hep içime attım dökemedim sayfalara yavaş yavaş burdan aktarmaya çalışacağım sizlere..En sonunda evim gibi bilgisayarıma ve klavyeme de kavuştum.Bakalım şimdi neler olacak bizleri neler bekliyor zamanla karşımıza çıkacak.Herkesi sevmek istiyorum bütün çaresizliğime,bıkkınlığıma,umutsuzluğuma aldırış etmeden...bir gülücük atmak istiyorum hayatla dalga geçer gibi daima :)

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Yasak Aşk Kurbanı Küçük Muhammed...

Ne zamandan beri bir televizyon kanalındaki sabah programını takip ediyorum.Hani evden kaçanlar , cinayete kurban gidenlerin işlendiği programlardan.Yaklaşık 1 aydır kayıp bir çocuk gündemdeydi.Sinoplu olan daha sonra Çorlu ya gelmiş olan bir aile..Ailenin 2 çocuğundan biri olan 6 yaşındaki Muhammed 45 gündür kayıp ve babaannenin ısrarıyla tv programına başvurmuşlar.Ama bu aile diğer ailelerden biraz farklıydı özellikle de anne ve baba.Oğulları kaybolmuş olan anne baba sanki hiç birşey olmamış gibi keyiflerine bakıyorlardı.Kendilerine tahsis edilen otellerde kalıyor,aralarında kendilerine verilen kameralı cep telefonu alma yarışı yapıyor,motorsiklete atlayıp şehir turları yapıyorlardı.Annenin her gün attığı yalanlar da şüpheleri üstlerine çekmişti.Sonra gizli tanıklar ve komşuların ifadeleri çocuğun evlat verildiğini işaret ediyordu.Ama bugün gelen haber bütün bunların hedef şaşırtma olduğunu gösterdi.Çocuk evlerinin çok yakınlarında bir buğday tarlasında çürümüş halde bulunmuştu.Sadece kemikleri kalan cesedi tarlasını ilaçlamaya gelen tarla sahibi bulmuş ve yetkililere haber vermişti.Emniyet cesedin teşhisi için aileyi çağırmış aile de o cesedin kendi çocuklarına ait olduğunu söyledi geriye bu işi kimin yaptığını bulmak kaldı.Akşam üstü okuduğum haberlerde bunun nedenini söylüyordu.Habere göre anne biriyle yasak aşk yaşıyordu ve bunu oğlu görünce muhammed'i dövmeye başladılar.Muhammed de o sırada düşüp kafasını çarptı ve öldü.Çocuğun öldüğünü anlayan anne ve yasak aşkı evlerinde buluştukları komşu çocuklarıyla birlikte cesedi yakınlardaki tarlaya attılar.Şimdilik haberler bu kadar.Sorgular sürüyor..Türkiye'de işler iyice çığrından çıktı.Böyle sorumsuz aileler nelerine güvenerek çocuk yapıyorlar anlamıyorum.Sonuçta olan çocuklara oluyor.Yabancı devletlere boşuna gelişmiş ülkeler demiyoruz.Adamlar kendi ülkelerinde bu yaşansa hemen alırlardı onların elinden çocuklarını.Bu şekilde büyüyen çocukların geleceğinden ne beklenir ki.Ülkemizi kimlere emanet edeceğiz ya.Böyle sorunlu yetişen çocuklara mı?Yazık değil mi bu çocuklara da.Daha fotoğrafı bile olmayan, herkesin dışladığı,dövdüğü bir çocuk daha hiç hayatı yaşayamadan öldü gitti.Buna birilerinin dur demesi lazım.

26 Mayıs 2009 Salı

Pilav Günü mü?

Selam dostlar bu satırları klavyemde yazarken ne kadar yorgun olduğumu anlatamam.Sanırım bende girpliler kervanına katılıyorum.Üstelik sınavıma 1 hafta kala..Ben maşallah diyeyim kolay kolay grip olan biri değilimdir neredeyse 6-7 yılda bir grip olurum.Ama başladı mı da 10 günü geçer.Öksürmeyi bilmem mesela arkadaşlar öksürmeye kalktığımda hep benimle dalga geçerler.Neyse bugün Nişantaşı taraflarındaydım.Hava güzel sıcak ve hafif rüzgarlı.Sabah saatlerinde görülen basık hava kendini biraz toparlamış.Nişantaşı'nda yürüyüş yaparken bir okulun afişi dikkatimi çekti.Hani tipik okullarda özellikle liselerde olur ya pilav günleri..makarna günleri..zart zurt günleri..Tabi ki kimse oraya aa pilav günü varmış haydi toplanıp karnımızı doyuralım telaşı yoktur.Amaç biraraya gelip eski dostları görmek..muhabbet etmek(dedikoduyu unutmayalım!) iyi vakit geçirmektir.Genellikle yaz aylarına denk gelen bu eski mezunlar toplantısında pilav gibi yiyeceklerin tüketilmesi de aslında çok ferahlatmaz insanı.Ama bu bir klasiktir böyle gelmiş böyle devam edecektir......derkeeennn bugün farklı bir bakış açısı görmüş oldum.Belki de uygulanan ama benim yeni keşfettiğim birşeydi.Ne miydi bu farklı uygulama*?Dondurma Günüü...Eski mezunlar derneğinin organizasyonuyla tüm öğrencilerimiz ve mezunlarımız dondurma gününe davetlidir.Bu sıcakta daha ferahlatıcı birşey de olamaz zaten.Akıl edenleri kutluyor benim gibi ağzı sulananlar da doğrudan dondurmacılara koşuyor...

25 Mayıs 2009 Pazartesi

İkaz

Dün çok isteyerek birşey yaptım daha doğrusu istedim.Sonra başladım oturup beklemeye..Bir evet ya da sessizlikti olabilecek cevaplar..Bütün gün onlarca kez kontrol ettim ileti kutumu.Her seferinde heyecanla başlayan hevesim hüzünle son buldu.Bir türlü o cevap gelmiyordu.Tamam dedim sanırım olmayacak.Ben de bazı isteklerimden vazgeçmek zorunda kalacağım.O sırada her zaman rutin olarak yaptığım gibi Facebook sayfamı açtım.Her dönem daha da zorlaştırılan menüsüne rağmen girmekten vazgeçmiyorum.Sonuna kadar devam..Ama artık eskiden olduğu gibi orada olanlar bana é-posta ile iletilmiyor buna kırılıyorum ama neyse :)Sağ tarafta tanıyabileceğin arkadaşlar bölümünde ne zamandır görmediğim bir hocamla karşılaştım.Onun oraya üye olması benim için çok şaşırtıcıydı.Kendisinin profil resmine odaklanıp öylece kaldım.Sonra kendisini daha yakından görmek için hemen profilini ziyaret ettim.Özellikle profil resminde koptum doğrusu.Şaka gibiydi resmen.Kendisi çok iyi ve sessiz kendi halinde biri ve okul zamanında başından tatsız olaylar geçmiş..bu süre içerisinde birkaç arkadaşla beraber yanında olduğumuzu ona göstermek için konuşmaya gitmiştik.Olan olayların ayrıntısını vermesek de pek iyi şeyler değildi.Bazı öğrencilerin bayağı bir sınırı geçme durumu sergilediklerine tanık olmuştuk.Bu durumda haklı olan tarafta durmamız gerekiyordu herşeye rağmen ve öyle yaptık.Bunun üzerine kendisi çok sevinmiş ve eğer böyle bir durum yaşanacak olursa bu öğrencilere karşı kendisini uyarmamızı rica etti.Bizde bunu seve seve kabul etmiştik gerçi öyle bir durumda bir daha yaşanmamıştı.Kendisiyle bir gün minibüste karşılaşmıştık.Hani minibüslerin en arka 5'lileri olur ya.. tam ortada kendisi sağ tarafında da arkadaşımla ben oturuyordum.Hava kararmış... saat ilerlemişti.Kendisi çok yorgun olsa gerek öylece derin bir uykuya dalmıştı.Her zaman indiği durak çoktan geride kalmış...hatta bizim ineceğimiz duraklar gelmiş..bizde o koltukların koruma demirlerinin altından geçerek arabadan inebilmiştik.Neden uyandırmadık ya da ikaz etmedik ineceği durak için şu gün itibariyle bile bilmiyoruz.Ama o fotoğrafta yine eski anılar canlanmış oldu....

24 Mayıs 2009 Pazar

..........

Tertemizdi sanki dünya

gözlerimi açtığım anda

Hiç düşünmeden inandım

masal tadında yarınlara

Yalanlar ortasında kaldı tüm çocukluk anılarım

Çizgi romanların dışında bir kahraman bulamadım

Toz pembe olmasaydı keşke tüm rüyalarım

Hep sorular sordum ama cevaplarını alamadım

Hep yalan söylenmiş hep yalan

Kavuşamadı hiç ayrılanlar, masallar gerçek olmadı

Aşık oldugum sokaklarda kimseler konuşmadı

Ama şehir hiç susmadı hep ağladı hep ağladı…

Son bir umut verse biri

Ve güzel olacak bir gün herşey dese

Ben inanirim belki de bu yalana

Ben de alışırım gözlerimi kapamaya
Bir yol görünse uzaklarda ışıklar altında son bulan

Melekler alsa beni götürse karanlığa teslim olmadan

İşkence gördü asfaltlar, çatlaklarına kan doldu

Yıkıntılar arasında kaç çocuğun hayalleri kayboldu?

İnsan neden kendini unuttu neden kendinden oldu?

Hangi yolda kaç kişi bir hiç uğruna canından oldu?

Hep yalan söylenmiş hep yalan

Ayrılanlar hiç kavuşmadı, dinlediğim masallar hiç gerçek olmadı

Kimse sandığım kadar masum kalmadı, savaş durmadı ölüm azalmadı.





mNg

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Pascal Bizi Discoya Götür...


Dün akşam televizyonu izlerken eski bir yüzü gördüm ekranlarda.Pascal Nouma..Bir Beşiktaşlı olarak kendisini çok severim her Beşiktaşlı gibi..Yaptığı herşey olay olmuş..tam bir Beşiktaşlı tabir-i caizse.Kendisi 2000 yılında Beşiktaş'a gelmiş ve aynı sezonun sonunda ayrılmıştı.Ama Beşiktaş taraftarı onu unutmadı.Tekrar tercih edilen futbolcu 2002'de yine takımdaydı.Takımın başarısında da büyük rol oynadı.Şimdi burada değil..uzaklarda reklam müziğinde de belirtildiği gibi.Ama ne biz onu unuttuk ne de o bizi.Reklam filminde Türkçe konuşan Nouma ülkemi çok özledim deyip gözünden yaş akıttığında benim de sağ gözümden bir damla yaş aktı.Gerçek Beşiktaşlılık bu olsa gerek.Kendisinin bütün bağımlılığına rağmen bir hareketle ona olan bakışların değişmesi beni her zaman rahatsız etmişti.Beşiktaş'a cidden böyle Beşiktaş ruhu taşıyacak adamlar lazım.Biz seni unutmadık Pascal.Hala bize disco sözün var... ;)

22 Mayıs 2009 Cuma

Şans-sız-lık.

Bir kere de şansım yaver gitsin yaaa.Bıktım artık aynı şeyleri yaşamaktan :(

21 Mayıs 2009 Perşembe

DÖNÜŞ...

İşte geldim yeniden..Doldu olan olaylar,sevinçler,kederler...Son 5-6 yıldır yurdumuzu kasıp kavuran eurovision neyseki sonuçlandı.Sonuç bize 4.lüğü gösterdi.Bunu hak ettik mi?Bence kesinlikle hayırr..O kadar berbat bir performans şu ana kadar hiç görmemiştim.Hele o gece ki yarışmada sesi tek çıkmayan bizim temsilcimizdi ne yazık ki.Bir de sorular sorulduğunda suçlu organizasyonu yapanlar oldu.Ses sisteminde bir hata olmuş sadece vokallerin sesi yüksek çıkmış.Allah allah nedense bu sadece bizi vurdu.Neyse bugün yeni sistemde eklenen juri oylarının açıklandığını gördüm bir sitede.Sonuçlar çok enteresandı tabi ki 1ve 2. değişmemiş ama jüri oyuna göre Türkiye 7.sırada gözükmüş.Allahtan sadece jüri dikkate alınmıyor.Sıradışı beklenen show ise çok sıradandı.Neyse olan oldu hak eden kazandı.Norweç i baştan çok çok beğenmediysem de ezgileri çok güzeldi..hele kemanlı kısım..Umarız seneye daha iyi bir show daha iyi bir ses yarışır.Tamam her daim bize 12 puan verecek kemikleşmiş bir oy potansiyelimiz var (sağolsun gurbetçilerimiz de olmasa zaten..) ama bu sadece ses yarışması da değil görsellik ve show da çok önemli.Bu telaşların arasında Türkiye'de ilk domuz gribi vakaları görüldü.Acilen tedaviye alınan Irak kökenli 2 Amerikan vatandaşı başta herkesi tedirgin etti.O zamana kadar görülmeyen vaka ile araştırmalar derinleşti.Uçaktaki bütün yolculara tek tek ulaşıldı ama korkulan olmadı.Sayı 2 ile sınırlı kaldı ama bugün sevindirici bir haber geldi hastaneden.Habere göre 2 hastada tedaviye olumlu yanıt vermiş eski sağlıklarına tekrar kavuşup taburcu edilmişler.Bu haberlerde bizi çok mutlu etti.Sabah gündemde neler var diye bakınırken gözüme yansıyan haber beni biraz huzursuz etti.Hani her sabah öğrencilerin "Türküm ,doğruyum... diye başlayan ve Ne mutlu Türküm diyene" diye biten andımız birilerine batmış.Milli eğitim bakanlığı da bunu tartışalım diye bir açıklama yapmış.Yazıklar olsun yani.Tarihimizin sanıyorum eğer yanlış bilmiyorsam ilk bayan milli eğitim bakanı beni heyecanlandırmıştı.Muhakkak iyi birşeyler yapar diye düşünürken bunu düşünmesini duyduğumda hayal kırıklığına uğradım.Bunlardan birşey çımayacağını anladım.Hemen hemen her ülkede sabahları öğrencilerin okudukları antlar neden bizim ülkede bölücülük olarak yorumlanıyor bunu algılayamıyorum.Bizi bugünlere getiren atalarımızın kemikleri sızlıyor.Bugün bunu teklif edenin yarın milli marşımıza ve bayrağımıza karşı çıkmayacağı ne malum..Bu arada bu ülke ve eğitim için elinden geleni yapan ama her türlü iftiraya da maruz kalan ve önceki gün kaybettiğimiz sayın Türkan Saylan'ı saygıyla anıyoruz....Mekanı cennet olsun.

14 Mayıs 2009 Perşembe

Kısa Bir Ara...

Dostlar yazılarıma ara sıra derin aralar verdiğimi biliyorsunuz.Bunun nedeni düşünce eksikliğinden değil hep fazlalığındandı.Ama son günlerdeki yoğunluğum nedeniyle kısa bir tatile çıkıyorum yaklaşık bir hafta boyunca aranızda olamayacağım.Yazılarımı takip eden arkadaşlar bir hafta sonra görüşmek üzere... :)

"ρєρqυιησ"

Evettt dostlar..Başlığa ilk bakanlar bu ne diyebilirler.Dünyamıza daha doğrusu Avrupa ya hayırlı olsun.Karşınızda Avrupanın son icadı "ρєρqυιησ" bu yeni bir meyve.Biraz aşağıda haberle ilgili fotoğrafı da görmeniz mümkün olacak.Kendileri Güney Amerika'da bir ormanda keşfedilmiş.Bunu gören Hollandalı bir vatandaş hemen bunu ülkesine götürmüş ve orada yetiştirmeyi başarmış.Hollandalı uyanık vatandaş Avrupa da bunu piyasaya sunmuş.Üstelik tadını bilmesem de fiyatı biraz tuzlu.Tadını merak edenlerin ödeyeceği fiyat 250 gr için 10 sterlin.Zeytinin biraz irisi olan bu meyve aynı bizim karpuzun minyatür hali. Bu 3 cm'lik "ρєρqυιησ"lar salatalık tadında ve çerez gibi yenebiliyor.Şimdiden İngiltere'de lüks restoran ve kafelerde içkinin yanında yerini almayı becermiş.En yakın zamanda kendileriyle tanışmak umuduyla...

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Beşiktaşıma 5 yakışırdı ama olsun...

Kara kartalım benim biricik sevgilim söyle senden başka kimim var benim.:) Gelenek bozulmadı.Beşiktaş hak ettiği kupayı evine götürürken fenerbahçede her zamanki gibi arkasından bakmadan döndü evine.İnşallah şampiyon da olursak sevincimiz daha da artacak.Helal olsun sana.Başta yaşanan olumsuzluklar beni çok üzse de her zaman yanındayız kartalın.Başka birşey demek de istemiyorum. zaten Herşey ortada .)

12 Mayıs 2009 Salı

Ödül Töreni

Bugün bir alışveriş turu yapalım dedik.Zaten bütün gün yaptığım yürüyüşlerle canım çıktı.Tam gittik alışveriş merkezine bir de ne görelim.Görevliler bütün girişleri kapamış, setler çekilmiş,kırmızı halılar serilmiş he bir de unutmadan halının kenarlarına da altın süsü verilmiş parlak demirler hazırlanmış.Halk etrafta çoğunluk oluşturmuş gruplar halinde meraklı gözlerle olan bitene bakıyorlar.Ee alışveriş yapmak istiyoruz ne olacak diyoruz görevliler kusura bakmayın kapalıyız diyorlar.İnsan alışveriş yapmak için bir yere gidiyor ve giremiyor.Ne kadar tuhaf.Başka bir tuhaflık ise oranın hiç bir alana sahip olmaması bir ödül töreni için.İnsan alışveriş hakkının elinden alınmasına çok sinirleniyor.Benim bütün programım bozulmuş oldu.Sonra başka bir mekana gitmek zorunda kaldım ne yazık ki.Ama günün sonunda evime geldiğimde elimi yüzümü yıkayıp yatağıma uzandım öylece uyuyup kalmışım...Şu anda Hadise'nin performansını merakla bekliyorum.Umarım performans kıyafetteki gibi beni hayal kırıklığına uğratmaz.Kendisine çok çok başarılar diliyoruz.Gerçi bizim ülkemizde böyle şeyle çok abartılıyor ama bugünlerde olmazsa millet olarak bir araya geleceğimiz yok gibi.Ne dersiniz haklı değil miyim?

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Profilinde Saklanmak...

Hani şu yüzyılın çılgınlığı varya "Facebook" cidden süper bir buluş.Yapımda ve yayında emeği geçenlerin ellerine kollarına sağlık.İnsan herkesle istediği gibi bağlantıyı kurabiliyor tabi profilinin altına saklanmadığın sürece.Gizli kapaklı işleri hiç sevmem.Birşeyi yapacaksan adam gibi yapacaksın.Saklanmadan cesurca.Başka kimlikler altında yazı yazmak kolay.Birilerini de kandırmak kolay.Önemli olan dürüst olman.Ben o site sayesinde çok kişiye ulaştım.Hatta hiç konuşmadığım akrabalarımla bile konuşma imkanı yakaladım.Kendimi Serap Ezgü'nun programında gibi hissettim doğrusu.Yıllardır görmediğim yolda karşılaşsak tanıyamayacağım kuzenimi gördüm,tekrar tanıştım.Tabi başka buluşmalar da oldu.Okullardan arkadaşlarım.Kimisi evlenmiş..kimisinin ise çocuğu bile olmuş.Geçen zamanı düşününce dün gibi yakın.Ama bize yakın..sular gibi akıyor günler,haftalar,aylar ve yıllar...Geçen zaman insanları da başkalaştırıyor.Şartlar öyle gerektiriyor ya da..Her neyse eski dostları görmek güzel.En sevdiğimi görüyorum orada.Yanyana durduğumuz zamanlara rağmen kilometreler var artık aramızda..Herşeye rağmen o sitede o yüzü gördükçe dimahımdan silinmiyor.Zaten silinmesini de istemyiorum.Hani derler ya bana bir tuş kadar yakın.Tabi aradan çok zaman geçti ister istemez duygular da değişti.Ama yine de özel günlerde veya kötü günlerde bir temenniyi birbirinden eksik etmemek çok güzel birşey.Önceden deniz engindi artık o deniz sadece DENİZ .....

10 Mayıs 2009 Pazar

gözlerimi kamaştıran yaz..

Bugün artık kendimi yaza girmiş kabul ettim.Artık üstte fazlalıklara gerek duymadan kısacık kollu tshirtlerimi giydim..şortlar ve mini eteklerim de yakındır...Tabi bu yılın çoğunu yatarak geçirdiğim için bozulan görüntümü biraz derli toplu hale getirdikten sonra.Bugün dünden kalan gezime aynı yerden olmasa da devam ettim.Bugün bir su kenarına gittim.Denizin iyot kokusu eşliğinde sporumu yaptım bir iki birşey atıştırdıktan sonra yolda dondurmamı da yalayarak evin yolunu tuttum.Ne zamandır gölgede kalmış beyaz tenim korunmasızca güneşi görünce pembeleşti.Eve geldiğimde hemen iki bardak suyu diktim.İçim yanmış yahu...Güzel günler insanı mutlu ediyor.Hele kelebekleri de düşünürsek.Kelebeklerden de haber aldım bugün.Ama eve geldiğimde bir hayli yorulmuştum.Şimdi ise "evidence" eşliğinde nette sörfteyim.Omuzlarımda yaptığım hareketlerle çalışan kaslarımın yorgunluğu.Laktik asit depolanmış kaslarımın sesi..Bu arada yarın evde misafirler olacak.Dip köşe temizlik var.En nefret ettiğim şekilden..ohh bee demek bazen çığlık atacak gibi doluyor içim.Güzel çirkin herşeyi yaşamak istiyorum.Gaza gelip coşmak istiyorum.Mazera istiyorum belki de gelen yazla...Hoşgeldin yazzzzzzzzzzz... :O

9 Mayıs 2009 Cumartesi

Yeni Kelebekler ...

Bugün bambaşka bir gün yaşadım.Ne zamandır program yapıp yapıp bozduğumuz fikir dostumla beraberdik.İstanbul'u hiç bilmiyormuş gibi en bildiğim yerlerde kendimi ona teslim ettim.Baştan keşfettim dikkat etmediğim şeyleri..Sımsıcak bir İstanbul'da etrafıma bakamadım gözümün çiçeğine çiçeğine vuran güneşten..hani öyle derler ya...Sonra farklı bir yere gittik bir dans kursuna...Olağanüstü denebilecek kıvamdaydı.Dans nasıl bir tutkudur,nasıl bir aşktır.O salsa melodileri üzerindeki estetik eller..kıvrak beller..melodiyle kendini öylece bırakan adımlar ve en önemlisi o anda hissettiğim midemdeki kelebekler.Dün son zamanlarda her okuyanın fevkalade fevk-i nde olan Elif Şafak'ın AŞK kitabını aldım.Daha okuyabildiğim 3-4 sayfa olmasına rağmen bende hissettim o aşkı bugün.Suratım gülmeye başladı o pembe yanaklarımla..adımlarım hızlandı.Bakışlarım değişti hatta konuşmam.Şarkılar söylemeye başladım kendi kendimce gülerken.Ben ne zamandır bazı duygularımı ihmal ettiğimi bugün anladım.Meğer hayat beni dört duvarına kıstırmış duygularımı vakumluyormuş içimden.Hayat bu işte kanatlanıp uçmak dururken dört duvar içinde hapsolursun yaşamak için bir neden ararken ölmek için bulursun...Bugün beni mutlu eden herkese çok çok çok teşekkür ederim...Yeni kelebekler sizleri de seviyorum ;)

5 Mayıs 2009 Salı

Son Numaran Kaç?

Hadi bakalım alın ellerinize nüfüs kağıtlarınızı şimdi hazırsanız son rakamına göz iliştireceksiniz.Eğer son rakamı 4 ise sizde şanslı bir köftesiniz.Anneler günü armağanı olarak devletten 400 lira kazandınız.Yapmayın sakın böyle saçma birşeye aldandık demeyin.Ama ülkemizde buna inanan ve banka önlerinde kuyruk oluşturanlar çok.Üstelik sadece son rakamı 4 olanlarda değil kimliğini kapan gelmiş.Duyduk duymadık demeyin eyy ahaliii 4oo lira burada.Üstelik anneler günü hediyesi olarak adlandırılan bu hayali hediye için erkeklerde kuyruktaki yerlerini almış.Devletimizde yaşanan ekonomik kriz açık ve seçik.Herkes zor durumda..işsizler hergün biraz daha arttırıyor sayıyı...Ama bunun dışında bir de fırsatçılar var...beleşçiler...Her duyduğuna atlayan.Gözünü karartmış bedava birşey gelsin de ne gelirse gelsin diyenler.Bunlara uyuz oluyorum saklayamam.Bu tiplerden uzak kalmayı yeğlerim her zaman.Otura otura tv nin başında ülkedeki her türlü profili öğrenmiş oldum.Oturarak birşey olmuyor gerçi.. olan işsizlik gibi her geçen gün artan kilolarıma oluyor.Maalesef ki :(

3 Mayıs 2009 Pazar

! yuh artık !

25 Yıllık hayatım boyunca bir kere olsun küfür etmedim ama yaşadıklarım beni bu hale getiriyor.Kadere sövüyorum şansızlığıma çıldırıyorum.Ben böyle dünyanın içine........

1 Mayıs 2009 Cuma

Kabus Geri Geldi- ! MAYIS !

Olaylı 1MAYIS her zamanki gibi olaylar devam ediyor.Yetkililer Taksim'e çıkartmamakta haklı.Zaten alınan önlemler oradaki zararsız gruba değil.O zararsız grubun arasına girerek yapacaklarını yapmak isteyen o cani gruba.Amaç ortalığı feci bir şekilde karıştırmak.Sabahtan beri izleyebildiğim kadar haberleri takip etmeye çalışıyorum.Bir yerde davullu zurnalı bir bayram havası diğer yanda ise vahşice bankamatikleri parçalayan,kaldırımları söken,polise taşlar,demir bilyeler atan grup.Ben bu işi anlayamıyorum.Tabi amaç ilk başta devlete zarer verme,düzeni bozma,kaosa sürükleme ...Oradaki esnafın ne günahı var.Zarar gören dükkanlar,araçlar,yanan binalar...Bu nasıl bayramdır allah aşkına..Bunun nesi desteklenebilir.Bunun her yıl böyle olacağı kesin bu sendikaların da bu olayların çıkacağını bile bile oraya gitmek için ısrar etmesi yersiz bence.Çünkü araya giren provakatif grup diğer sendikaların da adını lekeliyor bu yaptıklarıyla.Bütün olaylar sonra onlara maal ediliyor.Yazık günah o polise,o sökülen kaldırımlara,kırılan camlara..Bunlar yine bizim verdiğimiz vergilerle oluyor.Halkın artık bilinçlenmesi lazım.Bu olayların olmaması için bazı istelerden vazgeçilmesi gerekiyor kanımca...

29 Nisan 2009 Çarşamba

Aydınların Karanlığı..

Güzel Türkiyemin her gün başına farklı bir felaket geliyor.Daha geçen gün Bostancı'da yaşanan çatışmanın ardından bugünde Diyarbakır dolaylarında patlatılan ve 9 şehite neden olan olayları izlerken bu haberlerin ardından Bilkent Üniversitesi'ndeki canlı bomba haberi duyuldu ve yine aynı gün içinde yine bir karakola düzenelenen saldırıyla şehitlerimizin sayısı bir arttı.Ne oluyor ülkemize anlamakta zorluk çekiyorum.Bazen umutsuzluğa kapılıyorum diyorum ki bu bitmek bilmeyen bir olgu haline gelmeye başladı.Bunları durdurmak gerekli.Vatanı korumak adına canlarını feda eden gencecik insanlar.Diğer taraftan halkın meclisine girmiş kendilerini birşey sanan ve o canileri destekleyen grup.Bir de çıkıp çıkıp yüzsüzce saçma sapan açıklamalar yapıyorlar.Bu kadar alçakça davrananlara insan sıfatı bile yakıştırılamaz.Bunların yaptığı olsa olsa canilik olur.Yüzümüze gülen,elimizi sıkan ve azıcık pohpohlamayla istediklerini de yaptırtan sözüm ona dostlarımızın da aynı zamanda bize arkadan attıkları kazık.Sözler verip kendilerini zorla seçtirenler işşeri bittikten sonra yılan gibi kıvrılıyorlar o verdikleri sözler arasından.Hani sözüm ona köprüden geçene kadar ayıya dayı deme mantığı.Bütün bunlar olurken kendini "AYDIN" sanan küçük bir grupta saçma sapan sözlerle ülkemizi başka noktalara sürüklemeye çalışıyor.Siz ne kadar bu "kara" desenizde kendini inandırdığı "beyaz"dan vazgeçemiyor.Bütün algılarını kapayıp sadece görebildikleri yeri görüyorlar.Bundan bir önceki yazımda da bu rahatsızlığımı paylaşmıştım sizlerle.Hani derler yaa bir ülkeyi dışardan paylaşmaya kalkmakla uğraşmayacaksın...bir ülke en iyi içten yıkılır.Tabi devletin içinden sorunlarıyla ilgilenirken dışarıdakilerle ilgilenmesi mümkün değil.Adamlar niye savaş çıkarıp askerlerini,muhümmatlarını harcasın değil mi ama!Bir TÜRK vatandaşı olarak olaylara seyirci kalmak kötü.Ama ülkenin gidişatı hiç iyi değil.Gerçekten kesin yöntemlere ihtiyaç duyulabilir.Özellikle bu ülkeye zarar veren insanları yaşadıkları bölgelerde olan insanların ilk başta dışlaması gerekiyor ki bazı adımlar atılabilsin.Bugün böyle sanki uzman gibi bişeyleri yazmak amacında değildim.Bu sadece benim ne kadar moralimin bozulduğunun ve dolduğumun göstergesidir.Vatanı korumak uğruna herşeylerini feda edenlere allah yardım etsin.Bu ülke bu zamana kolay gelmedi.O bayrak boşuna kırmızı rengi almadı.Artık buna bir son verilmeli.

28 Nisan 2009 Salı

Uzun Bir Ara...

Evet uzun bir ara verdim kendime..nadasa çektim bir bakıma...Ama yaşam devam etti.Olaylar..sevinçler...üzüntüler....Bu ülkede olmaktan gurur duyarken korkmaya başladım.Yaşananlar o kadar kötüleşmeye başladılar ki..Yazıklar olsun diyorum düzene...Elimden birşey gelmemesinin acısından kıvranıyorum bazen.Bu ülke bazı şeyleri hak etmiyor...bunca şerefe rağmen.Aslında yazı yazmaya yarın başlayacaktım ama şu an o kadar canım sıkıldı ki elimi yazmaktan alamadım.Tek kelimeyle bu ülkeye layık olmayacak şekilde davranan insanlara YAZIKLAR OLSUN..

19 Nisan 2009 Pazar

eski dostlar

Başlığımın eski dostlar olduğuna bakmayın eğer bir dostluk olayı varsa bende o sonsuzdur.Hiç bitmeyen bir dostluk olur.Bugün ne zamandır görüşemediğim dostlarımla beraber turladık İstanbul'u.Çok özlemişiz birbirimizi..gezdik dolaştık...yedik içtik.Başım öylesine ağrıyor ki bu da bitmeyen kahkahaarımızdan olsa gerek.Ne zamandır böylesine gülmemiştim.Hatta yakınımda olanlar bilir hep bundan şikayet ediyordum hiç birşeye gülemiyorum diye.Hatta bana YESMAN i izle diyen Nadia onu izle kesin gülersin demişti.Bugün eve geldiğimde onu da izleme imkanım oldu ama hiç bir sahnesinde gülemeyince bu telkine şaşırmış oldum.Demek ki gülmem için arkadaşlarıma ihtiyacım varmış.Neyse günün yorgunluğuyla bindim otobüse.Bir baktım ki otobüsün içine sular damlıyor.Şaştım kaldım doğrusu bu günlük güneşlik havada otobüsün tavanı delikmiş gibi sular damlıyordu.Üstelik sadece bir yerden de değil.Herkes bu ne yaa sular damlıyor diye kaçışmaya başladı.Herkes oturduğu koltuklardan kalkmaya başladı.Sıkış tepiş bir otobüs tıklım tıklım..Herkes ayakta durmaya çalışıyor ve yukardan sular damlamaya devam ediyor.Tam bir komediydi.Ama hala o güzelim havada o suların nerden geldiğini anlamış değilim.İlginç bir tesadüf oldu benim için :) Arkadaşlarla gezdiğim ve keşfettiğim yerler için onlara teşekkür ederim.En yakın zamanda dostlarla buluşmak dileğiyle.....

18 Nisan 2009 Cumartesi

Beni Benimle Bırak!

İnsan isteyince herşey olur derler yaa...bende oyle olmuyor benim durumum çok isteyince olmaz durumda...Birşeyi ne kadar istediysem o kadar imkansızlaşıyor.Belki de psikolojik olarak bu düşüncelere sahip olduğumdandır.Hayatın bana vurduğu tokatlar saymakla bitmeyecek gibi..Düzene karşı gelmememe rağmen bu düzenin bana uyguladığı ambargo çok ağır.Omuzlarımda ki yük beni toprağa daha da yaklaştırıyor.Bütün gücümle silkelenmeye çalışsamda tüm yüklerimden...pılı pırtı her taraf...Kafamı kaldıramıyorum ki bulutların arasındaki asi güneşi görebileyim..içim açılsın...Yorgun bedenimin taze bir nefes alsın..ruhum canlansın..Beni benimle bırakk....Ruhum senden çok uzak yabancıyım senin cennetine.....

16 Nisan 2009 Perşembe

Hüzün

Ölüm ne kadar soğuk değil mi yaşamsa kulağa ne de hoş geliyor.Sonbaharda ve ilkbaharda geçiş mevsimlerinde kayıplar daha da çok oluyor.Düzen kendi kendini oluşturuyor.Kaybedilenler için üzülüyor insanlar doğanlar içinse seviniyorlar.Biri doğarken biri ölüyor.Hani meşhur yazı varya "her canlı ölümü tadacaktır diye" ama insana kendi başına hiç gelmeyecekmiş gibi geliyor.Üzülüyoruz kayıplardan sonra ardından tekrar dönüyoruz yaşama..unutuyoruz olup bitenleri taki başka bir kayıp görene kadar..Uzun zaman oldu herhalde hiç içimden gelmedi yazmak.Bende söylediğim gibi bir dönemden geçiyorum.Bazen sevinç bazense kederleniyorum..Bu da yaşamın bir parçası..Hüzün bu aralar benim yaşadığım şehri terketmek istemiyor...Bende açtım kapılarımı ona..Gidene kadar da gökyüzünde güneş olmayacak.

10 Nisan 2009 Cuma

Çıkarlarımızca veto...

Devlet olarak son günlerde bazı şeylere karşı çıkmamız yoksa ülkemiz artık kendini göstermeye başladı mı lakırtılarına neden olmaya başladı.NATO genel sekreterliğine karşı çıkmamız birçok liderlerin araya girip bizi ikna etme çabaları en sonunda bazı koşullar altında kabul edildi.Verilern sözlere inanan ülkemiz diğer devletlerin istediklerini yaptı.Ama bu olaydan bir hafta sonra bile geçmemişken hem avrupa birliğinden hem de Danimarka'dan çirkin olaylar duyulmaya başlandı.İlk önce Avrupa Birliği siz nasıl bizim işimize karışırsınız o zaman bizim aramızda işiniz yok dedi sonra da bu Danimarka'da ki karikatür krizi için özür beklenirken onlar tam tersini yapıp bu kopyaları çoğaltarak satmaya başladılar.Ne oldu şimdi verilen sözler...Maalesef işte böyle kullanıyorlar bizi.Şimdi Ermenistan için sınır kapısı açılsın deniyor.Azerbaycan buna karşı çıkıyor ve bunu kınıyor.Bundan dolayı da eurovision temsilcimiz Hadise ye oy verilmemesini istemişler halklarından.Biz hep kendimizden fedakarlık etmeye devam ediyoruz.Bunun tersi olduğu durumları görmek nasip olacak mı dersiniz!

6 Nisan 2009 Pazartesi

Arkan Warsa Taciz Mübah...

Herzaman dediğim gibi kafamda tek konu oluyor buraya yazmadan bir gün önce ondan sonra karşıma akıl almaz biçimde farklı konu çıkıyor ve her zaman ki gibi ben yazmam gerekenleri erteliyorum ve sonra unutuyorum.Neyse dün öğrendiğim bir haber beni çok etkiledi.Konuyu anlatan çok büyük bir profesor ve hayatının nasıl değiştigini anlattı.Türkiye'de bir okulda doçentliğe yükselmeye çalışan bir bayan çok değerli bir hocasıyla çalışırken bir gün odalarının kapısı çalar ve okulun görevlisi aynı zamanda bölüm başkanı olan değerli hocaya bir mektup geldiğini söyler ve hocayla beraber çalışan hanımefendiye doğru uzatır mektubu.Profesor hanımefendiye sen oku der.Hanımefendi mektubu açıp okumaya başlayınca şok olur.Sadece okuyan değil hocası da inanamaz orada yazanlara..Mektupta yazanlar şöyledir;
"Biz evlatlarımız okusun diye elimizden geleni yapıyoruz.Çocuklarımızı okula gönderiyoruz.Sizlere emanet ediyoruz.Ancak siz onları koruyamıyorsunuz.Hocalarınız çocuklarımıza taciz ediyor, onları tehdit ediyorlar.Şu an kızım Vakıf Gureba Hastanesi'nde psikolojik tedavi görüyor.Yazıklar olsun size...."
Bunu duyan hocalar şaşkınlıktan ne yapacaklarını şaşırıyorlar.Hemen aynı zamanda kürsü başkanı olan profesor bir kurul topluyor ve olanları bir bir anlatıyor.Ama bu tacizci kişi öyle torpilli bir kişi ki...Bütün olanlara rağmen kurul hocayı suçlu görmüyor.Biraz kendine süre tanıyan profesor belli bir zaman sonra tekrar aynı kurulu topluyor ama yine bir sonuç oluşmuyor.Bu sefer öğrencilerle tek tek konuşup isimsiz bir mektup yazmalarını istiyor.Herkes başından neler geçtiyse anlatıyor.Bir basın toplantısıyla herşeyi anlatıyorlar.Bunu yine kurula soruyorlar ancak seçilen juri bunun birşey ifade etmediğini söylüyor.Bu sefer öğrenciler Ankara ya yürüyorlar.Ama şansa bakın ki meclisten de dönüyor bu şikayetler.Bu tacizci profesor bununla da kalmayıp bayan hocayı tehdit ediyor.Bu bayan hoca da sivri diliyle birkaç şey söyleyince görürsün bak diyor seni yaşatmayacağım ve süründüreceğim.vE ne oluyor biliyor musunuz dediğini yapıyor.Hocayı Amerika ya gönderiyor.O profesorde genç yaşta ölünce onun da yerini alıyor ve olay hiç açıklanamadan tamamen kapanıyor.Ne biçim bir ülkede yaşıyoruz bilmiyorum.Haklıyjen haksız yere düşmek ne kötü.Belki o hanım için yapılan kötülük onun için çok iyi yerlere gelmesini sağladı ama haksızlıpın devamı kötü. O hanımefendi şu anda Harward University de profesör...Çok iyi işler yapmaya devam ediyor.Bu yazıyı yazmadan önce biraz araştırma yaptım da o tacizci alçak adına o kadar çok iyi şey yapılmış ki.Okullara ismi verilmiş anısına sempozyumlar düzenlenmiş.Yazıklar olsun böyle yönetime..Arkan varsa hiç korkmayacaksın efendim.Katil de olsan tacizcide..Kafası kesilerek bir gitar çantasında çöp konteynırına atılan Münevver'in de katili olan sözüm ona bir "iş adamının" yeğeni sevgilisi hala bulunamadı.Geldiğimiz son nokta bu ..................

2 Nisan 2009 Perşembe

Google saçmalığı..

Dün sabah erken saatlerde herzaman ki gibi kalkıp açtım bilgisayarımı.Google dan birşey arattıracaktım ki a harfini girmemle beraber alt tarafta bir sürü kelime belirdi.Hani önceden girdiğin, arama yaptırdığın kelimeleri sıralar ya öyle birşey değil..Örneğin a yazdığımda akbank,ankara,asfalt,adsl gibi daha önce hiç tıklamadığım kelimeler çıkmaya başladı.Yanlarında da şu ana kadar kaç kez tıklandıkları yazıyor.Mesela ;
a
ankara.........7.589.325 kez tıklanmış
adsl..............3.256.125 kez tıklanmış

gibi bir uygulama.Bu bende 2 gündür çıkıyor.Eğer böyle birşey ile karşılaşmış ve bu sorunu çözmüş olan varsa yardımlarınızı bekliyorum dostlar...Bu arada dün akşam ki maçla yine yıkıldık.Neredeyse kazanacağımız galibiyeti elimizin tersiyle ittik.Ama bazen ne yaparsanız yapın olmuyor.O top o çizgiyi geçmiyor.Ben Beşiktaş lı olmanın dışında milli takım bünyesinde bazı oyunculardan vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyorum.Tabi ki tecrübe çok önemli ama.Eğer adam oynamıyorsa onun tecrübeli olması maçı kurtarmaz.Artık Afrika ya daha uzağız diyordu bir gazete manşetinde.Gerçekten de öyle..Bundan sonra bütün maçları kazanmamız imkansız olmasa da bir hayli zor.Bir de oynanan maçın taraftarlarına dikkat ettinizse sus pus oturuyorlardı.Sanki maç İstanbul'da değil de deplasmanda oynanıyor.Ben hayretler içinde kaldım.İnsan niye evinde oynayacağına sevinir arkasına seyircisini,taraftarını alır ama biz de tık yok.Böyle önemli karşılaşmalarda oyunu ve oyuncuyu ateşleyecek taraftarın olması gerekir.Bunun yenilgide büyük paya sahip olduğunu da düşündüğümü söylemeden geçemeyeceğim.Umarız bundan sonraki maçlar bize Afrika biletini almak için yeterli olur.

1 Nisan 2009 Çarşamba

Belediye Başkanı Adayıyım...

Dün yazımda da vurguladığım gibi hava fıstık gibiydi yaa.Ailecek kendimizi yollarda bulduk.Belki bana bunu yazdıktan sonra güleceksiniz ama ilk defa dün "metrobüse" bindim.Evet doğru duydunuz bu bir eksiklikse eksiğimi tamamlamış oldum.Ben otobüse bile gerek olmadıkça binmiyorum.Her neyse yıllar öncesinde yanlış hatırlamıyorsam Zihni Sinir Pro"c"elerinde böyle bişey vardı.Onun fikriydi bu şu an ki hükümdarın değil :) Böyle diyorum çünkü insanların çoğu metrobüs için belediye başkanlığı seçimlerinde oylarını hükümetin partisine verdiler.Şimdi kötü bir iş olduğunu söylemek yanlış olur.Sık sık gelen araçlar sayesinde bekleme derdiniz olmuyor.Üstelik içi de püfür püfür..yeni araçlarla rahat bir sefer sürüyorsunuz.Ama oy konusuna gelince her partinin olduğu gibi hükümet partisinin de kemikleşmiş bir oy potansiyeli var.Ama diğerlerine göre bir hayli fazla..Ben bu metrobüs için oy verdik diyenlere de pek inanmıyorum.O metrobüs olsa da olmasa da bu oylar onlara gidecek.Hatta dün şöyle düşündüm.Eğer bu seçimler de ben bile aday olsaydım seçilme oranım % 90'larda olurdu bu kemikleşmiş oy potansiyeli sayesinde.Genelde oylarda insanlar kişiye değil partiye oy veriyorlar çünkü..Aslında böyle düşünülmese belki de gerçekten çalışacak insanların önleri kesilmez.Bu sayede ben oturduğum yerde otururken gerçekten orada olması gerekenler orada olur.Kötü şeyler de iyiye doğru dönüşür.Gerçi ne kadar kötü şey bile yaşamış olursanız olur artık piyasaya çıkan bir ilaç sayesinde bütün kötü olaylardan,anılardan kurtulabiliyorsunuz..Atmıyorum bunu gerçekten doğru bir haber insanların başından geçen travmaları önleyen bir ilaç bulunmuş.Gerçi bu ilaç yeni bir ilaç değil üstelik yaklaşık 20 yıldır kullanılan bir kalp ilacı ama bu etkisi daha yeni keşfedilmiş.Eğer sizde kötü anılarımdan kurtulmak hayata pembe gözlük takmış gibi bakmak istiyorsanız hemen bu ilaçtan temin edebilirsiziniz.Ama herşey toz pembe olduğunda da insan mutlu olur mu bilmem.Çünkü bizi ,hayatımızda karşılaştığımız zorluklar,kötü olaylar ,acılar olgunlaştırıyor.Yaşama tecrübesi katıyor ve hayatımızı doğru bir şekilde yönlendirmemizi,şekillendirmemizi sağlıyor.Ama yine de tercih sizin.

31 Mart 2009 Salı

Şehr-i Hüzün...

Ohh bee dostlar bugün içimde bir kelebek var.Uçup uçup konmak istiyorum.Hava çok güzel ve sıcacık. Üstelik en sevdiğim grup maNga nın 4 yıldan sonra yeni albümünü gördüm.İlk şarkılarını dinledim.Tarzlar aynı ama açıkçası çok özlemişim....Hayırlı uğurlu olsun..Fotoğrafları da superdi.Çok avrupai olmuş bu sefer..Yamyamın gözlüklerini atması da gözümüzden kaçmadı.En gıcır şarkıların devamını ve kliplerini en yakın zamanda bekliyoruz....

30 Mart 2009 Pazartesi

Yaşama Çabası...

Son yazdığım kaza haberinden sonra birçok gelişme yaşanmasına rağmen kendimi yazacak potansiyelde bulamadım.Üstüne rutin olarak birkaç yıl arayla kendini gösteren 20lik diş ağrısı yine gelip kapımı çaldı.Birkaç gün acı içinde kıvranırken bu acıyla gözümden gelen yaşlara dayanamayan ailem dişçimle konuşup acil yardım istediler.Dişçim de sağ olsun gereken ilaçları söyledi.O ilaçlar sayesinde bugün kendimdeyim.Ama içtiğim antibiyotik tarzı ilaçlar nedeniyle yaklaşık bir haftadır kendimi hiç iyi hissetmiyorum..üzerimde bir ağırlık var.Bütün gün yattığım yerden tv izliyorum.Malum haberleri biliyoruz.Kaza herkesi üzdü.Önceki yazımda da dillendirdiğim gibi acizlik 6 kişinin ölümüne neden oldu.17 kişilik köylü ekibinin onca teknolojiye karşın enkaza ulaşması olağanüstü bir haberdi.Üstelik bu müthiş performansa karşı onlar da donma tehlikesi atlatıyor.Herbiri tek tek kanalları arayıp enkaza ulaştık ama biz donuyoruz yardım edin diye bağırıyorlardı.Bir kanalın spikeri de efendim lütfen telefonunuzu kapatmayın diyordu.Şarjınız yeterli mi? Karşıdan gelen cevap şöyle şarjımız da azalıyorr..Spiker ne dese beğenirsiniz....AA tamam yeterli yani :D Hani derler ya ağlanacak halimize gülüyoruz.Zaten 6 kişiyi kaybetmişiz şimdi de onları bulan 17 kişilik kadroyu gözden çıkartmaya çalışıyoruz.3 günün ardından 4 kişinin cesedine ulaşıldı.2kişi hala kayıptı..ümitler son ana kadar sürdü...BBP genel başkanı Muhsin Yazıcıoğluna ulaşılınca geriye sadece tüm ülkeye uçağın düştüğünü haber veren İHA muhabiri kalmıştı.Uçak düştüğü anda tek yaşayan ve düştüklerini anlatan İsmail Güneş'in bulunamaması kesin o hayattadır düşüncelerini doğurdu.Umutlar arttı kesin kurtuldu dendi.Çünkü ilk aradığında uçağın içinde olduğunu söyliyordu ve uçakta bulunamamıştı.Belki mağaralardan birine sığınmıştı.Ama bu sabah onun da acı haberi ulaştı merkezlere.Enkazın 500 metre doğusunda bulunmuştu.Bir kaya oyuğunda karla kaplanmış bir halde bulundu maalesef.Kendisi bacağının kırıldığını söylemişti eğer öyle olmasaydı kurtulabilirdi ama olmadı.O herşeye rağmen kendini kurtarmaya çalıştı.Ordan kurtulmak için kırık bacağıyla çaba gösteren Güneş bir koltuğu çıkarıp üstüne çıkıp koltuğu kızak gibi kullanmış ve kendini aşağıya doğru bırakmış.Keşke o kırık olmasaydı kendisi kesin kurtulurdu.Bence o kötü atmosferde bunu düşünmesi bile büyük bir başarı.Ama bu uğraşı 500 m gittikten sonra bir kayanın yanında sonlanmış.O tipi de üstünü karlarla kaplayarak ölmesine neden olmuş.Bile bile ölüm ne acı demiştim yaa cidden öyle.Kendilerine allahtan rahmet yakınlarına baş sağlığı diliyoruz...Bu arada seçimlere de kan bulaştı.7 kişinin öldüğü söylendi.Eğer doğruysa çok yazık.Hep bir sahtekarlık var mı diye sandıklarının başında duran partililer arasında da kavgalar çıktı.Hiçbir güvensizliğin hakim olmadığı, tarafsız,bağımsız nice seçimlere....

26 Mart 2009 Perşembe

Bile bile ölüm..

Ölüm ne kadar soğuk geliyor insana değil mi! Hele göz göre göre oluyorsa daha feci birşey olsa gerek.Her ne kadar hayatın gerçeği de desek kabullenmek zor.Dünden beri düşen helikopterle ilgili haberleri takip ediyorum.Şu an saatler itibariyle olayın üstünden 23 saat geçti ve hala bölgeye ulaşılamadı.Üstelik içlerinden biri bir gazeteci 112 yi arayıp helikopterin düştüğünü ve kendisinin de yaralı olarak kurtulduğunu belirttiği halde.Hani teknolojiden bahsediyoruz.Çok ilerleme kaydedildi diyoruz.Ne yazık ki o teknoloji çağının cep telefonları bile onların kurtarılmasına yardımcı olamıyor.Dün akşamdan beri telefonlardan gelen sinyallerin takip edildiği söyleniyor ama bir türlü sonuç yok.Acaba başka bir ülkede bu gerçekleşseydi olay yerine ne kadar sürede ulaşılırdı.Üstelik bir kişi arayıp sürekli telefonda konuşturulup yer gösterseydi.Hükümet yetkilileri tek tek ekranlara çıkıp bütün olanaklarımızı seferber ettik deseler bile hiçbir sonuç yok.Sonra o gazetecinin 112 ile son görüşmesini dinliyorum.Karşıdaki bayan sakin ol diyor.Ne kadar sakin olunabilirse biz seni bulacağız.O da cevap veriyor acil servisteki bayana "Daha ne kadar sürecek bizi bulmanız..bulamadınız mı? Üşüyorum ..donucağız.." Bu kaydı dinlerken iliklerim dondu.Ne kötü bir durum.Bayan bacağının kırıldığını söyleyen gazeteciye ilkyardım yaptırmaya çalışıyor.Kravatın varsa onu bacağına bağla ya da etrafında bir ip varsa....Ama yok ki etrafımda hiç bişey yok diyor galiba diğerleri de öldü..."
Bu onun son konuşması...Bu gidişle hayatının da son konuşması olacak.Ne acı, ne kötü bile bile lades demek.Kimseye imdat çığlıklarını duyuramamak.Yetkililerimiz bu kadar mı hakim olaya.Yazık walla..bir de dağda çığ altında kalan ve cep telefonuyla heber vermeye çalışan genç için eğer jandarmayı arasaydı 6 dakikada yerini bulurduk demişlerdi.Hadi bakalım kaç 6 dakika geçti üstünden hatta kaç 6 saat.....

17 Mart 2009 Salı

Negatif Limanlardan Pozitif Sulara...

Dünkü olumsuz havadan sonra dün verimsiz bir gün geçirdim.Ta ki televizyondaki NLP uzmanlarıyla karşılaşana kadar..Nasıl bir tesadüfse her açtığım kanalda pozitif düşünme,konsantrasyon,motivasyon ile ilgili programlar vardı.Hepsini tek tek izledim.Gerçi zamanında bu kitaplardan çok okumuşluğum vardır ama etkisi kısa bir süre sonra kuş olup uçmuştur. Neyse bir tanesi çok ilginçti adını hatırlamamakla birlikte hem oyuncu hem yazar olduğunu düşündüğüm bir beyefendi bu konuyla ilgili bi rkitap yazmışlar.Ama rahatı yerinde olanların sorunlu insanlara verecekleri tesellinin çok inandırıcı olamayacağını düşünüp bir maceraya atmış kendini ve sanıyorum ki bir hafta boyunca parasız pulsuz...telefonsuz...bir parkta yaşamaya başlamış.Kendisi için olabilecek en kötü durumu yaratmaya çalışmış.Ondan sonra tecrübelerini kitaba dökmüş bunları gerçekten yaşayan biri olarak.Yazar insnaların her zaman gülecek birşeyler bulmasını tavsiye ediyor.Çok saçma birşey bile olsa gülün diyor ve ne olursa olsun buunduğunuz duruma şükredin ve en ufak şeylere bile teşekkür edin.Bazen çok küçük şeyler bile insanın hayatını değiştirebilir.Haklı da bazen aslında çok önemsiz ufacık şeyleri büyütüp büyütüp kendimize sorun yaratıyoruz.Hani derler ya dertsiz başıma dert diye...Bir uygulayalım bakalım birşey kaybetmeyiz ya belki de çok şey kazanırız....

16 Mart 2009 Pazartesi

umutsuz ve mutsuzdu şimdi bir de şanssız...

Kimi insanlar vardır herşey ayaklarına gelir kimisi ise uğraşır didinir ama bir türlü olmaz aynı benim gibi...Bu umutsuzluklarla yaşamaktam bıktım artık.Etrafımda onca şanslı insan varken bu halimden nefret ediyorum.Bu kadar mı hatalıyım ben..bu kadar mı kötüyüm...bu kadar bu tahlisiz olur insan...Hiç bir umut yok mu acaba..hiç düzelme şansı...Ne yapsam bu kör talihim düzelir.İşler hep sarpa sarıyor...tam düzeldi derken yeniden bozuluyor..Offf off ..ama bunların yanında güzel şeyler de oluyor daha doğrusu yüzümü güldüren olaylar...Ama geneli olumsuz olunca insanın yaşam sevinci azalıyor.Napalım bende böyle niteliklerle yaratılmışım bence insan kendi şansıyla doğar sonradan şanslı olmaz.Ben de bu olmadığıma göre şanslı insanlara imrenerek yaşamaya devam edeceğim... :(

15 Mart 2009 Pazar

Nanoteknoloji uzmanı...

Kendimi bazen nanoteknoloji uzmanı gibi hissediyorum dostlar.Oysa ki hiç alakam yok.Zaten onun için uğraşıyorum ve senelerimi veriyorum.Tabi bu harcanan yıllar benim baştan ileri görüşlü olamamam ve kafamı iyi kullanamamamdan kaynaklanıyor.Dün gece yattığım yerden bunu düşündüm bunu daha ne kadar devam ettirebilirim.Davamda haklı bir şekilde ilerlemeli miyim yoksa bırakıp gitmeli miyim?Üniversite hayatımın son günlerinde tanıdığım nanoteknoloji beni ya iyi bir yere taşıyacak ya da yok edip bir köşeye fırlatacak...Bu durum beni zaman zaman üzüyor ki umarım ilk seçenekte düşündüğüm gibi olur.Gerçi bunun için de her zamankinden daha fazla çalışmam gerekecek.Nanoteknoloji benim onunla ilk karşılaştığım zaman kimsenin daha önce karşılaşmadığı bir olguydu.Hatta itiraf etmeliyim ki ben bile tam anlamıyla bilmiyordum.Durum böyle olunca bu olguyla ilk uğraşan ben oldum.Herkes nanoteknoloji konusu açıldığında hep beni işaret etti.Nanoteknoloji konferanslarına,kongrelerine ben katıldım.Bitirme ödevini ben yaptım..değişik hocalarla ben tanıştım..Bunu kendimi övmek adına söylemiyorum kimse yanlış anlamasın.Ama Bilkent Üniversitesinden gel bizimle çalış mailleri geldiğinde hocalarımdan bile "bize neden böyle mailler gelmiyor?" sözleriyle karşılaştım.Bazı arkadaşlar Elif hemen aç televizyonu şu kanalda nanoyla ilgili bir program var,şurda bir makale var dedi.Bu benim hep hoşuma gitti.Herkes benimle bu olguyu paylaştı beni bu olguyla bu bilim dalıyla bütünleştirdi.Şimdi bir arkadaşım yine benden bu konuyla ilgili yardım istiyor ki elimden geldiğince de yardım etmeye çalışacağım.Eskişehir'de ki öğrencilere bile ödevimi gönderdim.Yine üniversite zamanında fen lisesinden gelen öğrencilere nanoteknoloji anlatmam için hocalarım beni aradı.Bu bana büyük bir onur ve gurur verdi her zaman.Ama ben bununla ilgilenmeye başladığımda kimsenin haberi yokken bakıyorum şu an hep televizyonlarda bununla ilgili haberler,reklamlar görüyorum.Bu beni zaman zaman üzüyor.Ben başlarken kimsenin haberi yokken şu an ben hala başlayamadım ve herkes tarafından kullanılmaya başlandı diyorum.22 martta sınavım var.Umarım bu sınav son olur da bir an önce hedeflerime yönelebilirim.Nanoteknoloji yolunda ilerler ve iyi derecede uzmanı olabilirim....

13 Mart 2009 Cuma

OHH SONUNDA :)

13 Mart cuma günü etiketli bir İstanbul sabahından sizlere yazıyorum dostlar.Dışarda yine karamaya başlayan bir hava var.Dün bütün gün yağan sağnaktan sonra biraz mola veren hava sanırım tekrar yağmura başlayacak.Evet açıklıyorum dostlar... son dakika haberi... Şu saat itibariyle barajlarımızdaki doluluk oranı %86.58'e ulaşmış bulunmaktadır.Bu yağmurlar devam ederse ki şekil itibariyle devam etcek gibi bu yıl inşallah su sıkıntısı çekmeyeceğiz.Tabi buna güvenip eski müsrifliklere de geri dönmemek lazım.Bu işin sağı solu belli olmaz.Uzmanlar bu yıl yine çok sıcak günler yaşayacağımızı belirtiyor.Susuzluk bir gün gelecek gibi ama bunu ne kadar geciktirirsek o kadar iyi.Çünkü bu bir felaket olur eğer gerçekleşirse.Neyse bu kadar karamsar olmayalım gelelim başlığımın konusuna ohh sonunda...Sonunda super loto haftalardır devreden ikramiyeyi biri Bursa biri İstanbul'da olmak üzere iki kişiye paylaştırdı.Herkes derin bir nefes aldı... rahatladı.Neydi kardeşim haftalarca bayililerin önünde oluşan kuyruklar..Herkes kendine çıkma umuduyla koştu.Bu krizde kurtulma yoluydu o çıkacak olan tarihi ikramiye.Umarız gerçekten ihtiyacı olan birine çıkmıştır.Gerçi bu zamanda ihtiyacı olmayan kaç kişi kalmıştır o da muamma.Neyse olan oldu kazananlar güle güle harcasın çar cabuk harcayıp paralar suyunu çekmesin.Aileler dağılmasın,amaçlar sapmasın..İhtiyaçlar karşılansın herkes mutlu olsun.Ne diyelim borçla loto oynayan ve kazanamayanlar da umutlarını kaybetmesin..Bir daha ki sefere.Bize çıkmaz biz şanssızız diyenlere de bir çift lafım var.ÇIKMAZ DEMEYİN ŞANSINIZI DENEYİN....... mutlu günler dostlar..... :)

10 Mart 2009 Salı

Darwin-miş-miş!

Ülkemizin son zamanlarda halini içler acısı buluyorum.Atatürk'ün ülkemizi çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarmak amacı git gide farklı yönlere doğru sapıyor sanki.Çağdaşlaşmak yerine baskıcı bir rejime doğru gidiyoruz.Karikatürlerinden dolayı rahatsız olan insanlar,medyayı kapayın çenenizi demekle tehdit edenler,laiklikte neymiş,hilafet geri gelsin diyenler..duyduk duymadık demeyin bu ülkeyi bu hale getirmeye hakkınız yok.Bugün Tübitakla ilgili bir haber okudum ve bu benim düşüncelerimin ne kadar doğru olduğunu bir kere daha gösterdi. UNESCO 2009 yılını Darwin'in 200.ölüm yılı nedeniyle "Darwin Yılı" ilan ediyor.Bundan dolayı Tübitak bı sayının kapağını ve içeriğini Darwin ile ilgili yazılara ayırıyor.Yayınlanacağı sırada Tübitak başkan yardımcısı geliyor ve derginin yayın yönetmenini görevden alıyor,derginin kapağı ve içerik değiştiriliyor.Be mübarekler bir karışmadığınız bilim kalmıştı şimdi ona da mı el attınız.Yazık vallahi yazık.Tek bir kelime bulamıyorum.Ülke cidden kör noktaya doğru sürükleniyor.Yakında içimize kadar girip başka şeylere de karışmaya kalkmasınlar da...

8 Mart 2009 Pazar

Kadınlar Günü

Kadınlar günümüz kutlu... mutlu.. olsun.Kadınların durumları malum.Tabi istisnalar kaideyi bozmaz.Bazı istisna kadınları görüp ay bu nasıl kadın dediğimiz de oluyor.Ben diğer kesimi savunuyorum..Ezilmiş demek istemiyorum da her istediğini yapamayan,kısıtlanan,şiddete maruz kalan kadınlarımız.Dün sürekli takip ettiğim bir dizide böyle bir durumla karşılaştım.Çok genç yaşında evlenmiş bir genç kız.Tabi bunun da nedenleri var.Düzenli bir aileye sahip olamama,arkadaşlar tarafından dışlanma bu gibi erken kaçışlara neden oluyor.Kişi ailesinde bulamadığı mutluluğunu başkasında aramaya başlıyor.Tam tanımadan kendisine gösterilen sevgiye kanıyor.Aynen dizide de olduğu gibi.Yanlış yapılan evlilik ne yazık ki o imza atıldıktan sonra gerçek yüzünü gösteriyor.Karşıda son derece hasta bir adam.Neredeyse erkek sinekten bile karısını kıskanan bir psikopat.O mahsun,o naif adam birden canavara dönüşüyor.Kendini kaybediyor ve başlıyor şiddet uygulamaya..Yumruklamalarla başlayan şiddet pantolonun kemerinin çıkmasıyla devam ediyor...Ne kadar acı bir olay bu ne kadar dizi senaryosu da olsa bunu hergün yaşayan kadınlarımız var.Sonuçta dediği laf ise;"bundan sonra benden başka kimsen yok.Bensiz sen bir hiçsin."Böyle böyle kadınlarımız susturuluyor,korkudan iyice pısırıklaştırılıyor.Bu dönemlerde ne yapmak lazım.Muhakkak bence birileriyle durum paylaşılmalı.Hiçbir zaman susup oturulmamalı.Kimsenin böyle bir vahşete hakkı yok.Bu hasta beyinlerin de tedavi görmesi lazım.Bazıları bunu örnek gösterip işte evlenmiyceksin anlaşamazsan ayrılcaksın diyor.O zaman da bizim kültürümüzde derin yarıklar açılıyor ve en önemlisi kadının talepleri ortadan kalkıyor.Evlilik kadını koruyan bir kurum, haklarını savunabileceği bir yapı..Ama böyle ilişkiler bu kuruma da darbe vuruyor.Sonuçta ailesinden mutlu bir ilişkiyi göremeyen insanlar kendi hayatlarında da bu hatalardan kurtulamıyor ne yazık ki..İlişkiler de çok dikkatli olmak gerekiyor.Bir hayatı sorunsuz yaşamak,paylaşmak için...Bu olayların son bulduğu günler dileyerek tekrar dünya kadınlar gününüzü kutluyorum.... :)

6 Mart 2009 Cuma

Projesiz Ülkem...

Bilim adamı olmak çok zor bir iştir.Hele ki bişey icat etmeye niyetliyseniz çabadan çok bazı yeteneklere de sahip olmanız gerekiyor.Aa ben bilim adamıyım hadi dur şunu bulayım diye birşey diyemezsiniz.Öncelikle biraz zeki olmalısınız..biraz da şanslı + diğer nitelikler...Dün akşam televizyonda bir program çok ilgimi çekti ve izlemeye koyuldum.Tabi ilerde inşallah ben de bu yola baş koyacağım için bu programlar beni cazip ediyor.Bir vatandaş mıknatısları kullanarak sonsuz bir elektrik enerjisi ürettiğini iddia ediyordu.Olur mu olmaz mı onu hiç tartışmayacağım.Ama asıl acı verici olay bunun doğru ya da yanlış ya da.. faydalı mı faydasız mı olduğunu bilemeyecek olmamız.Çünkü bu vatandaşın iddia ettiği şeyi kanıtlayacak imkanı yok.Ülkemizde zaten böyle şeylere önem verilmediğini biliyoruz ama bunu bir daha görmüş olduk.Sonra da neden gelişemiyoruz diye soruyoruz birbirimize.Vatandaşın gitmediği yer, çalınmadık kapı kalmamış.Ama hem enerji bakanlığı hem Tübitak bunu reddetmiş.Tübitak kişisel projelerin kabul edilmediğini ancak şirketlerin projelerinin değerlendirildiğini anlatmış.Tabi bizimkilerin tam tersine yurtdışından onlarca teklif gelmiş.Gel istediğin gibi çalış demişler.Ama kendisi zaten az sayıda çıkan projenin başka ülkeler tarafından kapılmasına karşı çıkmış.Program boyunca gelen maillere bakılırsa bu işin uzmanlarından %50 si hayatta böyle birşey olmayacağını vurguluyolar.Geçmişte de olmaz denen şeylerin günümüzde gerçekleştiğini görünce Neden olmasın? diye sorabiliriz kendimize.Ülkenin gelişimine olabilecek katkıları elimizin tersiyle itmek çok acı verici bir durum.Böyle giderse ülkemizin gelişmesini beklemek zaten imkansız.Ne diyelim.Bilime önem verildiği,insanların umutlarının kırılmadığı,projelerin desteklendiği yıllara.............

5 Mart 2009 Perşembe

ohh be en sonunda annem gelebildi.Evde ki bütün işlerden emekliye ayrılıyorum.Bugüne kadar yaptıklarım bile kendi maksimumu bile aşmıştı doğrusu...

4 Mart 2009 Çarşamba

Nil Kıyısında'......

sELAm DOSTLAR...Bugün bir kuru daha geride bırakmış oldum.Böyle bir rahatlama geldi.Sanki bu kur bitince bir daha ingilizceyle işim kalmayacak gibi ama nerdeee..Belki de herşery yavaş yavaş başlıyor.Şu an televizyonda geçen gün düşen uçağın kara kutusundan çıkan genel bilgiler yer alıyor.Bugün bu konuyla ilgili bir açıklama bir açıklama yapıldı ve bizim iddialarımızın aksine bir açıklama yapıldı.Bizim kuşku duyduğumuz iddialar sorulduğunda ise sorular cevapsız kaldı.Herşeyi yine Hollandalılar ilk başta açıkladıkları gibi açıklamalarına devam ettiler.Kokpite de gereken özenin gösterildiğini hala iddia ediyorlar.İddia ediyorlar diyorum çünkü bizim vatandaşlarımız ve ilk anda insanlara yardıma koşanlar pilotların yaşadıklarını ve acıyla yardım istediklerinde ısrarlılar.Bakalım ilerleyen zaman bize daha neler gösterecek.Bu konuyu burda kapatırken başka bir konuya geçmek istiyorum.Özgür kız Nil Karaibrahimgil...Gerçekten ona yakıştırılan lakap kendi ile son derece uyuşmakta.Kendisini çok sıcak,samimi ve cana yakın buluyorum.Gözleri ışıl ışıl parlıyor,yüzünde hep bir gülümseme,büyük bir yaşam sevinci...Bahar gibi kıpır kıpır...Son günlerde bir o kadar da heyecanlı.Nil Kıyısında isimli albümünü yayınladı.Aslında ilk başta adını"zula" koymak istediği albümünü sonradan Nil Kıyısında diye adlandırmaya karar vermiş.Bu ismin bu albüme çok yakıştığını söylüyor.Çünkü Nil'in hayatların ortasından geçen bir çizgi olduğunu söylüyor.Bir zamanlar Nil'in farklı yakalarında farklı kültürler,hayatlar yaşanıyormuş..Bunları birleştiren ise Nil aynı benim yaptığım gibi diyor.Şarkıların hepsini olmasa da bazılarını dinledim ve çok sevdim.Yine kıpır kıpır bir albüm.Neşeli kızımız Nil yurtdışında karşılaştığı bir arkadaşı sayesinde dünyaya bakışını da değiştirmiş.Sade bir hayat yaşamaya başlamış.Artık gereksiz birşey yapmıyorum diyen Nil bazı insanlar görüyorum sokaklarda kendi kendilerine gülüyorlar böyle insanlara bayılıyorum.Bende bazen böyle yapıyorum diyor.Ne güzel gerçekten de içinde yaşama sevinci olan insanların halleri bir başka oluyor.Keşke her insan öyle olsa..hep mutlu..hep umutlu...Bu arada duyduğuma göre Gülben Ergen hamileymiş.2005 Yılında evlenen şarkıcının 2007 yılında bir oğlu dünyaya gelmişti.2,5 aylık hamile olduğu iddia edilen Gülben Ergen de sanırım hamile olduğunu kabul etmiş.Ne diyelim hayırlı olsun..Yeni bir can..yeni bir umut...

3 Mart 2009 Salı

VANMINUT

Her gün bir sürü şey oluyor hem ülkemizde hem de dünyada..Başbakanımızın Davos zirvesi bütün dünyayı kasıp kavurmuştu.Bazı kesimler yapılan yanlış dese de ülkemizde ve dünyada çoğu insan bu olayın arkasında durmuş ve başbakanımıza destek vermişti.Bu yankılar değişik fikirlere de yol açmış gördüğüm kadarıyla.Bugün basında yer alan haberleri ilgimi çekti.Bu tarihi olayı bazıları ticarete dökmüş ve piyasaya VANMINUTE tshirtleri sunmuşlar.10 Lira fiyat biçilen bu tshirtleri özellikle Arap ülkeleri kapış kapış alıyormuş.Ne diyelim hayırlısı olsun..


Not:Bu arada bu tshirtlerden almak isteyenler olursa diye ben bununla ilgili sitenin linkini veriyorum.Bakıp inceleyebilirsiniz.


http://www.vanminut.com/

2 Mart 2009 Pazartesi

HABERTURK GAZETESİ

Sevgili dostlar gün boyu o kadar çok şey okuyorum ve izliyorum kii.Aslında buraya yazacak o kadar çok şeyim oluyor ki takii buraya yazmaya karar verene kadar.Bu siteye girerken sanki bütün aklımdakiler uçuyor.Sanırım bundan sonra yazmak istediklerimi bir yere not almam gerekecek.İlk başta şu Lost dizisinde oynayacağım diye neredeyse dünyayı bile kandırmış bir çocuk var.Kendisi 15 yaşında olmasına rağmen ortalığı asparagas haberlerle öyle bir karıştırdı ki.Herkes yakında Lost ta bir Türk oynayacak diye belki de o kadar gururlandı ki.Herkes bu kişinin kim olduğunu merak etti.Meşhur herkesi bulabilecekleri facebook a bakıldı.O isimli bir profil bulunuyordu üstelik bir de Lost afişi vardı profil resmi olarak.Onu bırakın kendisine ait bir websitesi bile bulunmaktaydı üstelik siteyi açtığınızda tamsayfa Lost afişinin arkasından anlamsız bir firmanın reklamı dönmekteydi.Zaten herkes için bunlar şüphe vericiydi.Sonra bir gazetenin bu olayı araştırmaya başlamasıyla olay çözüldü ve çocuğun herkesi kandırdığı ortaya çıktı.Ama bu küçük çocuk herkesi kandırmayı başardı.Facebook ta kendisini eklemesi için 900 kişinin beklediğini söylemiş.Çok enteresan insanlarız yahuu :) Bu arada 1 martta doğan bir bebek var.Yeni nefes, yeni ses...Habertürk gazetesi..Benim gazete kağıtlarına karşı bir tikim var.Hele bazı gazete kağıtları çok kalitesiz oluyor.Onlara dokunmakta bir hayli zorlanıyorum.Tüylerim diken diken oluyor...OLUYOR-DU.Taki Habertürk gazetesi çıkana kadar.Kuşe kağıda baskılı bir gazete ana sayfası,yaklaşık 100 sayfayı bulan çeşitli ekleri,rengarenk...herşeyi ile müthiş birşey olmuş.İnanın 2 gündür alıyorum ve tamamını okumak bayağı zamanımı alıyor.Oku oku bitmiyor yahu :) Yapımda ve yayında emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.Başarılarının devamını diliyorum.Dokunabildiğim tek gazeteye.... : )

28 Şubat 2009 Cumartesi

Uğurlama...

Sabah saatlerinde kahraman pilotlarımızı uğurladık gözyaşları içinde....Ne acı bir tabloydu o kelimelerle ifade edilemeyen..Öğle saatlerinde ise annem Edirne ye doğru yola çıktı.Şu an yaklaşık 40 dakikadır yolda.Kendisi bayram tatilinde ziyaret edemediği annesi ile babasına ziyarete gidiyor.Sanırım perşembe gününe kadar da Edirne dolaylarında olacak ki bu da evde ki bütün işin bana düşeceğini gösterir ki bu da benim hiç hoşuma gitmiyor.Ama ne yapalım bir şeyler yapacağız artık :) Annemi yolcu ettikten sonra eve gelip tabi ki yine açtım hem televizyonumu hem de bilgisayarımı.Yapacak hiç bir şeyim yok yaa...Neyse haberleri izleyeyim dedim her yerde çoğunlukla seçim haberleri dönüyor şu aralar.Herkes kendi vaatlerini söyliyor.Palavralar havalarda uçuşuyor.Annemi geçirmeye gittiğimizde bile yolda 30 kişi durdurup kendi broşürlerini şıkıştırdılar ellerimize..Ne kadar boşa ısraf işte..Neyse televizyonda da başbakanımızın seçim gezilerinden izlenimler..Sanki başbakan seçilcek bu seçimlerde..Kendisi belediye başkanlığına aday oldu da benim mi haberim olmadı bilemiyorum.Ben Kadir Topbaş tan çok onu gördüm belki de Kadir Beyi hiç görmemiş te olabilirim.Her neyse bir de Sayın Başeskioğlu'nun açıklaması vardı bir kanalda..Resmen seçim tehditleri savuruyordu ki ben çok şaşırdım.Resmen eğer işinizin görülmesini istiyorsanız hükümete yakın bir adaya oy vereceksiniz diyordu.Bugünlerde bu tür haberleri çok duyar olduk maalesef ki.Nasıl bir yol izleniyor nasıl bir anlayıştır bu anlamak zor.Ama bazı şeylerin göz göre göre yapılması doğrusu çok düşündürücü...sözde demokratik bir ülkede....

27 Şubat 2009 Cuma

Derin Acı..Ya onlar olsaydı!

Merhaba dostlar yine biraz boşladım galiba..Biliyorsunuz geçen gün acı bir haberle sarsıldık.THY nın Hollanda'nın Amsterdam kentinde düşen uçağın haberleriyle.Karşı taraftan sağlıklı haberlerin gelmemesi Türk yetkililerinin de zor durumda kalmasına neden oldu.Tabi ki yetkililerimizde de hata oldu.Bilip bilmeden yapılan erken açıklamalar sonradan doğru bilgiler geldiğinde tepkilere neden oldu.Kazanın üstünden 2 gün geçmesine rağmen bırakın ölenleri hafif yaralı kurtulanların isimleri bile yansımadı ekranlara.Hollandalı yetkililerin neden yolcuların isimlerini açıklamadıkları bir muhamma..Tabi bununla da bitmiyor..Olayın üstünden zaman geçmesiyle beraber görgü tanıkları ve kazadan sağ salim kurtulan yolcuların açıklamaları da Hollandalı yetkililerin ne kadar gevşek davrandıklarını ortaya koyuyor.Yolcuların ifadeleri ise tüyler ürperdici.Hafif sıyrıkları olan yolcuların uçağın açık yerlerinden kendilerini dışarı atmaları ve kurtarabildiklerini kendi çabalarıyla kurtarmaya çalışmaları var.Olay yerine 15 dk sonra gelen polislerin uçak patlar diye hiç uçağa yaklaşmadıkları, kendi çabalarıyla uçaktan çıkan yolcuları ise görüp buraya gelin diye uzaktan çağırdıkları ifade ediliyor.Uçağın düştügü sırada eşiyle beraber karayolu ile seyahat eden bir Türk çift ise, olayı görür görmez hemen koşmuşlar ve kurtarabildikleri kadar kişiyi kurtarmaya çalışmışlar.Tam bir can pazarı yani...Bu çiftin verdiği bilgiye göre o anlarda bu kadar az zahiyatla atlatılan kazanın kahramanı pilotumuz hala hayattaymış ve sıkıştığı yerden yardım edin diye bağırıyormuş.Bazıları ise olay yerine 40 dk sonra sağlık görevlilerin geldiği anda bile pilotların yaşadığını söylüyor.Bu yetkililer neden bu kadar pervasızca davranıyor,neden hiç bir bilgi verilmiyor Türk yetkililerine bile.Soruyorum dostlar size aynı kaza Hollanda havayollarına ait bir uçak tarafından bizim hava alanımıza yakın bir yerde düşmüş olsaydı..acaba onları davranışları nasıl olurdu?Bizim yetkililerin tutumu ne olurdu?Kesinlikle yetkilileri,bakanları mutlaka ilk iş olarak atlar gelirlerdi.Belki de olay yerine bile girip siz çekilin bu bizim uçağımız bizim insanlarımız diyebilirlerdi.Kim bilir neler olurdu!....kim bilir.....

23 Şubat 2009 Pazartesi

maviii...

Seni hep o mavi ile hatırlayacağım...Hani ilk gördüğümde de son gördüğümde de sende olan mavi.Onca yıla rağmen unutmadıklarımdan.Nasıl güzel gğnlerdi geçip giden.Ama yaşandı ve bitti,terketmak zorundaydı birileri..Kesti yaşam damarlarını ve ..Sayfalar dolusu hatıra kaldı ardından ...Bir gün o da bitti.Hayat yordu ikimizi.Onca çekilmiş sıkıntıya rağmen bir gün geldi taştı bütün sabırlar..Onca hatıra bir mum aleviyle yok oldu.Sonra kendimizi uzaklaştırmıştık birbirimizden..Zamanla başka şeyler oluşmaya başladı.Başka insanlar,başka arkadaşlar ya da bambaşka mekanlar.Hayatımız değişmeye başladı.Dün onca yıl sonra tekrar seni hatırladım.O üstündeki maviden..Almalı mıyım aynısından ? dedim..Ama alamadım belki böylesi en güzeliydi.Acıların tekrarlamaması için...Artık herşey anılarda kaldı.Sonsuza dek ..Bir mavi de buluşana dek.

21 Şubat 2009 Cumartesi

3 in 1 :( ):

Şu televizyon akışlarından nefret ediyorum.Hepsi reyting kaygısıyla bütün dizileri çakıştırmaya bayılıyor.Hele ki güzel dizilerimin olduğu cumartesi gününe denk gelirse bu öfkeden resmen çıldırıyorum.Üç diziyi de aynı anda izleyemeyeceğime göre ya birini seçicem ya üç tane televizyonu yanyana koyacağım ki zaten bu imkansız son şık ise bütün dizilerimi birden silmek..hepsinden birden vazgeçmek... belki de yapılacak en güzel şey bu olur.Hayatımızda da bazen yapmamız gereken ama hep risklerden kaçındığımız köklü bir değişiklik ne dersiniz....

20 Şubat 2009 Cuma

dünyada Türkler.. :(

Geçen gece Fatih Altaylı'nın sunduğu Teke Tek isimli programını izliyorum.Konukları ise Orhan Koloğlu idi.Biliyorum bunu yazmakta biraz geciktim bunun nedenini de hemen açıklayayım.Orda anlatılan ve buraya yazmak istediğim konu hakkında yeterli bilgim yoktu ve bunu araştırmaya karar verdim ama ne yazık ki bununla ilgili birşey bulamadım.Tabi bilgisi olanlar beni aydınlatabilir olayın detayları hakkında...Konu şunu içeriyordu işte Türk ismi ilk ne zaman kullanıldı?Asıl Türkler kimler? ve bunun gibi sorular yanıtlanmaya çalışıldı.Sayın Orhan Koloğlu sizinle bir hikaye paylaşmak isterim dedi ve anlatmaya başladı.Sanırım kendisi birçok ülkeyi ziyaret etmiş, araştırmalar yapmış ve yine böyle bir gezi sırasında ya Malta ya da Cenova'da tarihi yerleri,kalıntıları incelerken oradan biri yanına gelmiş.Aralarında bu kalıntılar hakkında bir sohbet başlamış ve kendileri Orhan Beyin bilgisine şaşırmış ya siz bunları nerden biliyorsunuz diye soru yöneltmişler.Sayın Orhan Koloğlu tabi ki bilirim ben Türküm demiş.Bunun üzerine aaa biz de Türküz diye bir cevap vermişler ve hikayelerini anlatmaya başlamışlar.Sanıyorum ki 1640'lı yıllarda o bölgede yaşayan bir genç aynı zamanda o bölgenin liderinin kızı olan güzel kıza aşık olur.İkisi de birbirini deli gibi sevmektedir ama kızın babası bunu duyunca sen ne yaptığını sanıyorsun diyerek kızını uyarır ve o gençten uzak durmasını söyler.Ama bu uyarıları gençler tarafından dikkate alınmayınca genç ülkeden uzaklaştırılır.Genç alır başını Cezayir'e gider ve orda dinini değiştirerek müslüman olur.Sonra bu genç gruplara katılır ve gemiyle ülkeleri yağmalamaya giderler tabi seçecekleri ilk ülke sevdiğinden ayrılmak zorunda olduğu ülke olacaktır ve bunu gerçekleştirirler.O sıra da tabi oranın bütün kızlarını,kadınlarını,hamileleri,çocukları esir olarak alırlar ve içinde Türklerin de olduğu grup bazı kadınlarla ilişkiye girer.Sonra bu doğan çocuklar kendilerini Türk olarak tanımlamaya başlarlar.
Ne yazık ki kötü bir olayın sonucu olan çocuklar kendilerini Türk olarak tanıtmakta ve tanımlamaktan vazgeçmemişler.Ne kadar ilginç değil mi?Pek fazla da birşey demek istemiyorum.Bu kadar ... BİTTİ.. :)

17 Şubat 2009 Salı

Gazanfer Özcan ... :(

Usta oyuncu Gazanfer Özcan'ı akşam saatlerinde kaybettik.Kendisine allahtan rahmet yakınlarına da baş sağlığı diliyoruz......Mekanı cennet olur inşallah.....

15 Şubat 2009 Pazar

Kahretsin koskoca bir metropol olmasına rağmen en küçük bir yağmurda allak bullak olan bir şehir.Güzel yanlarının dısında tabii..Bugün trafik berbattı ve hava buzzz gibiydi.Sevgili kardeşim de şu anda Çanakkale ye gitmek için uğraşıyor.Umarım en kısa sürede ulaşır.Bu arada sabahtan beri sularımız da kesik bu da cabası yanii...

14 Şubat 2009 Cumartesi

olsun...


SEVGİLİSİ OLAN, OLMAYAN...OLUPTA NE OLUYOR DİYEN...OLMASINI İSTEYEN...BEN YALNIZ İYİYİMDİYEN...SEVGİLİSİ OLSUN OLMASIN İÇİNDE SEVGİ OLAN HERKESİN SEVGİLİLER GÜNÜ KUTLU OLSUN... :)


12 Şubat 2009 Perşembe

Uykusuz...

Ben uykuyu pek sevmem bilirsiniz.Gece sabaha yakın bir saatte yatarım ve doğal olarak biraz geç kalkarım.Tabi şimdi kursum olduğu için biraz erken kalkıyorum.Ama iki gündür öyle bir uykusuzluk yaşıyorum ki sormayın gitsin.Artık saatlerin hızlıca geçmesi için dua ederken bir taraftan da çaresizliği yaşar oldum.Tabi bu uykusuzluk bende ki bir problemden kaynaklanmıyor.Ama elimden de birşey gelemiyor.İki gündür ortalıkta ruh gibi dolanıyorum.Bir de bu kadar yorgunluğa rağmen sınıf arkadaşım da bugün gelmeyince zaten uykusuzluktan düşmek üzere olan başımı kaldırıp saatlerce İngilizce konuşmaya çalıştım.Bir ara Türkçe öğrenmeye çalışan öğretmenime türkçe anlatırken buldum kendimi.Ama şunu farkettim ki bizim dilimiz gerçekten zor bir dil.Bizim için çocuk oyuncağı gibi gelen şeyleri hiç bilmeyen birine göstermek inanılmaz zor.Ben hocaya Türkçe öğreteceğim derken süreyi unutmuşuz.Zamanımız dolmuş hatta taşmış.Sonra bir hışım toparlanıp evlerimize dağıldık.Bana bugün hocanın verdiği tavsiyeleri bir gözden geçirmem gerekiyor.Belki faydası dokunabilir.Neyse dostlar bana iyi uykular...........

11 Şubat 2009 Çarşamba

DAMAR :(

Bugün hiç uyuyamadığım bir sabaha yorgun bir şekilde merhaba dedim.İnsanlar yine telaş içinde koşuşturuyolardı sabahın erken saatlerinde yollarda...Allahtan ilk duraktan binme lüksüm var da ondan dolayı oturduğum bir koltuğa baktım heyecanlı bir genç oturdu.Ellerinde poşetler yetişemeyeceğim galiba deyip durdu.Her durakta daha da azalan boş alanı şoförün "ilerleyelim lütfen arkalara doğru"sözleri iyice doldurmuştu.Herkes üstüste düşmemek için bir yerlere tutunmaya çalışırken bir taraftan da gidecekleri yere daha çacuk ulaşma telaşındaydılar yanımda oturan genç gibi.Sürekli havaya kaldırıp tutmaya çalıştığı torba ona zor anlar yaşatıyordu besbelli.Sonra dikketini çekmiş olsa gerek ki muavin dayanamayıp sordu."Kardeş hayırdır nereye gidiyorsun elindeki poşette ne?"Yanımdaki gencin verdiği cevap beni de şaşırtmıştı ki birden konuşmayı dinler vaziyette buldum kendimi.Kendisi elindeki torbada damar olduğunu söylüyordu.Nedenini anlayamadığım bir şekilde kız kardeşinin bacağındaki damar patlamış ve başka bir hastaneden ona bir damar bulmuşlar.O da kardeşine damar yetiştirmeye çalışıyormuş.Otobüsten indiğimde Taksim'de yine bir hareketlilik olduğunu farkettim.Ama gördüğüm grup ellerinde pankartları sessiz sedasız ilerliyorlardı.Sorunları da sanırım kaçak elektirk.Buna son diyolardı.Dönerken de bir kalabalık farkettim.Ama bu sefer kalabalık bayağı büyüktü.Hatta gazeteciler vardı bir sürü.Konu da yine Filistin.Bir sürü başörtülü,sakallı,şalvarlı (tam Fatih mahallelerinde ikamet eden insanlar gibi) bir sürü insan.Ellerinde Filistin bayrakları,yanlarında ise minicik çocuklar.Ben böyle işlere küçücük masumların alet edilmelerine anlam veremiyorum.Ülkemizde o kadar çok şehit veriyoruz ama bu kadar yankı bulmuyoruz.Biz gidiyoruz başka ülkeler adına bir taraflarımızı yırtıyoruz.Tamam savaş kötü birşey ve allah kimseye de yaşatmasın.Yardım edilcekse de edilir.Ama bu kadar yaygara kopartmaya hiç gerek yok.Dün akşamdı sanırım yine haberlerde tanık oldum.İstanbul üniversitesinde bir grup öğrenci hilafet geri gelsin diye gösteri yapmış, bağırmış, çağırmış...Ülkemizde afedersiniz ama ne kadar çok aptal var yaa.Yazıklar olsun yani.Bu milletin bazı kesimleri gerçekten bazı şeylerden hiç anlamıyor.Bazı kesimde tabi iyice batı kölesi olmuş.Ülkemiz dağıtılmaya çalışılıyor.Ama maalesef ki bunu anlyan yok.Başka da diyecek hiiiççç birşeyim yok.Sağlıcakla kalın.Allah bizi böyle kafasızlardan korusun.....

9 Şubat 2009 Pazartesi

KARDAN ADAM...

Demek kardan adamın saltanatı güneşi görünceye kadar hee....Peki öyle olsun...

8 Şubat 2009 Pazar

PizzA

Ne zamandır yemediğim pizzamı yiyerek tadını çıkartıyorum .... :D

6 Şubat 2009 Cuma

aLATAv!

Dün canım arkadaşımla kendisi Ankaralara gitmeden buluşup Taksim turu yaptık.Ama bizim için bayağı bir yorucu oldu.Ben kurstan çıktıktan sonra önce bir güzel karnımızı doyuduk ama belki de arkadaşım adına da ödemek isterken benim elimdeki para bana bile zor yetti :D Yemek faslının ardından tam yola koyulduk ki benim aklıma çatlak bir arkadaşın tarif ettiği ve çok ucuz olduğunu iddia ettiği bir incik,boncuk tarzı şeyler satan dükkan geldi.Hemen oraya yöneldik ve yolda fotograf çeke çeke dükkana ulaştık.Dükkan sahibi bir Yunanlı beyefendi.Kendisi çok iyi birine benziyor üstelik biz alışveriş yaparken kendisi dışarı çıkıp bekledi.Yani müşterilerine hırsız muamelesi yapıp peşinden bir dk ayrılmayan tiplerden değil.Üstelik malları da çok güzel ve ucuz.Ne bulursak aldık doğrusu...Sonra tipik gittiğimiz mekanlarda takıldık hatta hiç gitmediğimiz yerlere bile girip çıktık.Karşımıza çıkan biri dönme zamanımız geldiğini hatırlattı bize.Tam dönerken tam Tünelin orda bir kalabalık farkettik baktık ki bir grup sokak konseri

















veriyor.Sesi duyan gelmeye başladı.Biz de katıldık o kalabalığa.O kadar güzel çalıyolardı ki etkilenmemek elde değil doğrusu.Türkü tadında çok özgün bir müzik tarzı...İsteyen bu not defterine mail adreslerini bıraksın biz de etkinliklerimizden haberdar edelim diyolardı.Bir tarafta ise kendi kayıtlarının olduğu cd'leri..Tabi hemen koşup kaptık bir tane...Bu mini konserin seyircilerinin de genellikle turistler olması ilgi çekiciydi.Konseri istemeye istemeye bırakmak zorunda kalıp yürümeye devam ettik.Birara nerden geldiğini farkedemediğimiz çok hoş bir koku hissettik.Dönüp dönüp baktık nerden geliyor bu koku diye..O kokuyu biliyorduk o koku hani biz çocukken minik plastik poşetlere koyulan sıvılar vardı ya onlardandı.Sonra tekrar devam ettik ve bir yerde oturmaya karar verdik.Tabi oturmak istediğimiz kafe 5. katta olup,asansörde bozuk olunca bize biraz zahmetli geldi ama sıcak çikolatayı içerken ve muhabbet ederken tabi yorgunluğumuzu unuttuk.Tabi ilk kafeye girdiğimizde sanki ilkokul kantinindeyiz izlenimi veren o gürültülü kalabalığı da söylemeden geçemeyeceğim.Neyse hava artık karamıştı ki ordan da çıkıp eve doğru gitmeye koyulduk.Tabi otobüse binmeden önce iyi niyetlerle yaklaştığımız seyyar satıcıdan işittiğimiz laf biraz tadımızı kaçırdı ama dün bizi kimse mutsuz edemezdi herhalde.Sonra Asli ile vedalaşıp otobüse bindim.Ama otobüse bindiğimde de eve geldiğimde de yüzüm gülüyordu.Bu da iyi birşeyin olduğunun işareti.Şu an sevgili arkadaşım Ankara ya gitmek üzere yola çıkacak umarım işleri rast gider.Ben de bugünkü diksiyon dersime gitmeme kararı aldım.Evde oturup keyfime bakıyorum.Tabi dün akşamdan beri hiç durmadan ALATAV dinliyorum.Sizlere de tavsiye ediyorum.Kendinize iyi bakın dostlarrr.

4 Şubat 2009 Çarşamba

The Curious Case Of "BENJAMIN BUTTON"

Yaşlanıyoruz be.Bugün sabah kahvaltı ederken ne zamandır ağzımda kırık bir vaziyette hayatını sürdürmeye çalışan dişimin atık pes etmeye başladığının farkına vardım.Yediğim yiyeceklerin de etkisiyle sallanır hale geldi.Bugün kurs dönüşü otobüste düşündüm şimdi bir cesaretimi toplayıp bir dişçiye gitsem onu çektirsem bana zorluk çıkartmayacak ama korkup gitmezsem başka bir ögünde ağzımın içine düşecek.Şöyle bir kendimi topladım ve doğru dişçiye gittim.Dişçim sağolsun çok beyefendi,iyi biri...Kendisi muayenehanesini boyamakla meşguldü.Baştan bir antibiyotik alsan çok iyi olur dedi ama o kadar cesareti bir daha toplayamayacağımı düşünöüş olsa gerek.Koltuğa oturmamla çekmesi bir oldu.Bu iş de bitmiş oldu.Eve gelene kadar bizimkilere hiç birşey söylememiştim.Söyleyince onlar da şaşırdı.Sonra tam biraz yatayım dinleneyim derken.Bugün aldığım bir film dikkatimi çekti.Dedim ki bunu izleyeyim biraz bari nasılsa alıştım parça parça izlemeye...Filmin uzun adı başlığımızda mevcut :) Sadece Benjamin Button diyelim.Oyuncular ; bRAD pITT,cATE bLANCHETT,Julia Ormond,Jason Flemyng...
Bir izlemeye başladım bırakamadım.Filmin süresi de alışılmış filmlere nazaran biraz uzun.Film 2 saat 43 dk sürüyor.Filmin süresi gibi konusu da ilginç.Bir hayatı tersten yaşamaya başlayan bir adamın hikayesi Benjamin Button.Yaşlı doğup sonradan çocuklaşan....Ama sevdiği kızla bir noktada kesişen.Çok etkileyeci bir filmdi bence.Üstelik sanırım 13 dalda da Oscara aday.Almaması için de bence hiç bir neden yok.Film izlemeyi gerçekten çok seviyorum.Bunun tadi bir başka...Bu filmi izlemek isteyenlere duyurulur film ülkemizde 6 Şubatta gösterime girecek.

3 Şubat 2009 Salı

tek

Bugün tek başıma kaldım yaşamda da kaldığım gibi...korktum , çekindim...Ne yapacağımı bilemedim.Başlangıçta saniyeler geçmek bilmedi.Ama sonra akışına bıraktım herşeyi.Zamanla alıştım ya da alıştığımı sandım.Sonra saate baktığımda hayli bir zamanın geçtiğini farkettim.Biraz sıkıntı da çeksem sonunda mutluydum.Günü galibiyetle kapatmıştım.Ama yine de tek kalmak istemem ya bunu anladım...

1 Şubat 2009 Pazar

Yine Film...

Bugünlerde bir kaptırdım kendimi durmadan deli gibi film izliyorum.Birara öyle canım sıkıldı ki attım kendimi sokaklara...gezdim dolaştım...döndüm eve..yine vurdum kendimi filmlere...Bu arada bir baktım ki Şubat ayına da girmişiz.Zamanın su gibi aktığı günlerde kayıplarımızın en fazla olduğu dönemler olduğunu düşünüyorum.Hoşgeldin zaten kısacık geçen zamanda en kısa ay olan Şubat'a .........

31 Ocak 2009 Cumartesi

Barış' a Özlem...

Dün akşam Siyaset Meydanı'nda Barış Manço'nun 10. ölüm yıldönümü dolayısıyla bir anma programı düzenlendi.Bir sürü sanatçının da katıldığı programda Barış Manço'nun videoları,klipleri gösterildi ve sanatçılar onun şarkılarını söyledi.Ben Barış Manço'yu çok severim.Bütün şarkılarını da ezbere bilirim.Zaten herhalde onu sevmeyen yoktur.7'den 77'ye herkesin sevgilisi o.İlk programın tanıtımı dönerken ekranlarda 10. ölüm yıldönümünden bahsediliyordu.Şaşırdım doğrusu 10 sene geçmiş ölümünün ardından.Zaman ne kadar çabuk geçiyor değil mi?Ölüm de doğanın kanunu.Her canlı bir gün ölümü tadacak derler ya.Ama soğuk geliyor işte kulağa.Sevdiklerini kaybetmek..bilinmeyen bir sonsuzluğa gitmek..Pek böyle konuları konuşmayı sevmem belki de korku var biraz..ya da kendine güvensizlik mi acaba diğer dünya için..Ama bir gün olacak temennimiz hayırlı bir şekilde gerçekleşmesi.10 Yıl önce bir sabah kalktığımda hiç unutmam Ece Erken'in o zamanlar bir sabah programı vardı.Sabah şekerlerinin moda olduğu bir dönem.Sabah kalkar kalkmaz herzaman ki gibi ilk iş olarak televizyonu açmıştım.Ece Erken prıgramda bir sürü çocuk toplamış...Barış Manço şarkıları çalıyordu.Çocuklar bütün stüdyoya dağılmış... yerlere oturmuş...hatta çok iyi hatırlıyorum kimileri yer bulamamış Ece Erken'in cam masasının altına oturmuşlardı.Hepsi hüzünlü ama tek bir ağızdan Barış'ın şarkılarını söylüyorlardı.Bir anlam verememiştim ilk başta "ne oluyor? "diye sordum kendime sonra anladım ne olduğunu.Barış Manço'yu kaybetmiştik.O zaman çok üzülmüştüm işte.Ama onu öldükten sonra da hiç unutmadık.Onu dünya tanıyordu üstelik.Şimdi onun Japonya konseri aklıma geliyor.Tıklım tıklım bir konser salonunda Japonlar bir ellerinde kendi bayrakları diğer ellerinde Türk bayrakları ile çoşuyorlardı onun şarkılarında..Ama maalesef ki ölümünden sonra farklı şeylerle gündeme geldi maalesef ki hak etmediği söylemlerle..iftiralar attılar..sonra da ölmeden önce attığı bir imza öyle bir borç bıraktı ki kalanlara...Ne yazık ki kimsenin elinden birşey gelmedi.Hayatının geçtiği ev satılmaya kalktı..belki de bir sürü şarkının çıktığı piyanosu..Ne kadar acı verici birşey.Dün onun adına yapılan programda öğrendim ki ölümünün 10.yılında ancak bütün borçlar kapatılabilmiş.Neyse ki kapatılabilmiş.Neyse onu hep güzelliklerle anmalıyız.Kendisinin bir sözü vardı.Sanatçı unutulduğunda ölmüştür.Biz hala onu hatırlıyoruz demek ki o hala bizimle..Sen rahat uyu BARIŞ...

30 Ocak 2009 Cuma

Ink Heart

Dün kardeşiizle bu filme gitmek istedik.Nedenini anlayamadığımız sadece belirli salonlarda filmin oynamasıydı.Bize en yakın olanın Bakırköy'de olduğunu öğrenince kurstan gelince hemen koşa koşa arabaya atladık ama İstanbul trafiği malum...Sinemaya gittiğimizde sadece filmin başlamasına 2 dakika kalmıştı.Koşturup hemen biletimizi aldığımızda derin bir nefes almıştık.Filmi biz çok beğendik.Çok güzel bir filmdi.Eve geldiğimizde yorgunduk ama değdi.Bugünde kaydımı yaptırmak üzere okula gittim.Ama yine trafik bizi yordu.Bugün yağmurlu ve serin bir gün oldu.Gelir gelmez yemeğimizi yedik ama bu akşam diksiyon kursum olduğu için yine dışarı çıkmam gerekiyordu.O anda telefonuma mesaj geldi.Diksiyon hocamın rahatsızlığı nedeniyle bugünkü ders iptal edilmiş.Bu habere inanın çok sevindim.Tabi hocanın hasta olmasına değil dersin olmamasına tabi.Çünkü bayağı yoruldum yahuu....

28 Ocak 2009 Çarşamba

Film modu..

Bugünlerde sıkıntıdan tek yaptığım iş film izlemek oldu.Tabi laptop da gelince istediğim filmi izleme şansını yakaladım.Bugün kursta yeni kurda 2.günümüzde Nadia hocamızla ilgili sığ bir konu üzerine konuşmaya çalıştık.Bende bugün elimden geldiğince konuyu değiştirmeye çalıştım ama bugün vasatın üstünde bir gün geçirmiş oldum.Ama Şehri'yi çok özledim.O olmayınca sanki birşeyler eksik gibi geliyor :(İki kişi kalmak çok zormuş yaa...İşimiz gerçekten çok zor.

27 Ocak 2009 Salı

Tempoo...

Evet 5 Ocakta ara verdiğimiz görevimize bugn tekrar döndük.Farkında olmadan bayağı süre geçirmişiz boş yere.Bir de erken kalkmak çok zor geldi gece 3'te yatmaya alışınca...Bu arada okuduğum ama ders alamadığım okulumda 2.dönem kayıtları başladı.30 Ocak a kadar kayıt yenilemeyen kalmasın hey millet! Bu arada harç parası olarak hazırladığım 300 tl ile İş Bankasında bir hayli bekledim.Şu kartı geçirip hemen sıraya girenler yüzünden..Bir daha ki sefere kartı olan birinden rica edeceğim bana da bi numara almasını.Böyle bekle bekle nereye kadar ama gün sonunda hoşuma giden hazırladığım paranın yarısının elimde kalması oldu.Çünkü 300 tl değil harç param 150 tl imiş.Bu da kısa günün karı oldu wallahi...Karlı günlere dostlar :)

26 Ocak 2009 Pazartesi

Olan sivilceye değil parama oldu! :(

Bugün hayatımın iyi başlayan ama maalesef ki kötü devam eden günü oldu.Sadece bugün boş günüm diye suratımdaki sivilceleri göstermeye gittim bir cildiyeye ama gittiğime bin pişman oldum.Doktorluk meğer ne kadar da basitmiş.Ağzında bir sakız ,laubali tavırlar.. olan giden parama oldu.Nedense sivilce göstermeye gittiğim doktor bana öyle bir teşhis koydu ki.Birden tepem attı ne diyeceğimi bilemedim.Git şunu çektir bile demeden A4 kağıdında olan bir sürü tahlillerin bir tanesinin yanındaki kutucuğu işaretleyerek elime tutturdu.Herley ne kadar da kolay.Tabi ki orda ne kadar yaptırmam ben bunu da desem pek oralı olmadı bizim doktor hanım.Bir daha mı asla oraya gitmem... kimseye de tavsiye etmem.Öyle bir hışımla dışarı koştum ki annem de arkamdan gelmiş ya yaptırsaydın ne olacak diyor.Sonra doktor hanım arkamdan da bağırıyor.Getir karneni getir bir krem yazayım belki iyi gelir.Bu gittiğim bir özel hastaneydi.Bundan önce devlet hastanesine gitmiş orda ki asistanlar tarafından muayene edilmiş ve eczanede birleştirilmek üzere 2 krem almıştım.Ama asistanların verdiği krem bütün suratımı soymuş hatta suratım çukur çukur olmuştu.Üniversite son sınıfa kadar ve ergenlik döneminde hiç sivilcesi olmamış bir insanın bu duruma gelmiş olması kötü.Ben şimdi kime güveneceğim.Nasıl geçireceğim suratımda ki sivilceleri ve tıbbi müdahale sonucu oluşan izleri...

25 Ocak 2009 Pazar

yine bir pazar günü

Pazar günleri benim en sevmediğim günlerdir.Çünkü tatilin son günü yoğun temponun başlangıcıdır.Bugün de ben aynı duyguları yaşadım çünkü yarın kursum başlıyordu yine ama sabah saatlerinde gelen bir telefon kursumun yarın değil salı günü başlayacağını söylüyordu ki bu benim için güzel bir haber oldu.Bir gün daha tatil yapabileceğim :) Bu arada bugün gelen maillerime bakarken biraz şaşkınlık yaşadım.Çünkü gelen maillerden biri ünlü modacı Tanju Babacan'a aitti.Bilmiyorum onunla ilgili düşüncelerimi sizinle paylaşmış mıydım ama onu televizyondaki programda izlemiş ve gerçekten büyük bir hayranlık duymuştum özellikle düşüncelerine...Bunun üzerine kendisine mail atmış ve kendi düşüncelerimi paylaşmıştım.Kendisini takdir ettiğimi belirtmiştim.Kendisi de bu mailime karşılık bir cevap maili yazmış ve teşekkürlerini belirtmiş.Bundan çok mutlu oldum.Böyle birşeyi beklemiyordum kendisinden.Umarım kendisinin şansı açık olur ve her istediğini elde eder.Zaten elde edeceği de kesin..Gerçekten kendisini dinleyince böyle insanların ülkemize çok daha yararlı olacağını düşünüyorum.Bugünkü yazımı da böyle bitirmiş olayım...

24 Ocak 2009 Cumartesi

EK KURS

Dün akşam yeni bir kursa başladım.Güzel konuşma ve diksiyon kursu...kursu veren de Parla Şenol.İlk başta pek gitmek istemedim ama madem böyle bir fırsat var üstelik bedava niye gitmiyorum ki? diye sordum kendime.Baktım tv de hep aynı şeyler..kardeşim de bilgisayarın başında..hadi kalk hazırlan da git dedim kendi kendime.İlk başta o saatlerde Beyoğlu'nu görünce büyülendim adeta.O kadar kalabalıktı ki.Her yer ışıl ışıl ...fonda güzel parçalar..insanlar ve bardaktan boşalırcasına yağan bir yağmur.Yürümekte zorlandım doğrusu.Sonra düşündüm umarım boşu boşuna gelmemişimdir.Düşünsenize birkaç kişi olsaydık..bir de bende böyle bir ürkeklik vardır.Bir ortamda pek dikkat çekmek istemem ya da sınıfta hoca sürekli beni veya birilerini kaldırsın istemem.Herhalde toplum içinde küçük düşme ya da kendini ifade edememe sorunum var.Ama bunula birlikte arkadaşlarımın arasında öyle konuşkanımdır ki beni susturmak zorunda kalabilirler.Ama ne yapayım hala açamadım kendimi hatta bu açılmış halim.Umarım bir gün bu sorunumdan da kurtulabilirim.Gelelim kursa tam 41 kişi vardı listede.İnsanlar oturacak yer bulmakta güçlük çektiler.Nasıldı ders derseniz aslında birazcık başım ağrıdı ve hocanın ani soruları beni korkuttu."Sen söyle.Evet yüzünü saklayan yeşil kazaklı"gibi söylemler benim hiç hoşuma gitmeyen söylemlerdir.Ama bunun dışında çok dikkatli olduğunu da farkettim.Bazılarının derste neler yaptıklarını dersin sonunda kişileri göstererek ifade etti.Sürekli saate baktığımı görmemiş olması benim için çok iyi oldu.Herşeye rağmen bu kursun çok verimli olacağını düşünüyorum.Üstelik tam 8 hafta sürecekmiş.Ben bu kadar ciddi birşey olacağını hiç düşünmemiştim.Ama Parla Senol gibi birinden diksiyon dersi almak herhalde CV 'ler için bile güzel bir ayrıntı olacaktır.Umarım endişe duyduğum şeylerde haksız çıkarım ve 8 haftanın sonunda bu kursun etkilerini görebilirim.Yeni bir kursa başladım dostlar.. :)

22 Ocak 2009 Perşembe

Yine Unuttum!

Bugün pek fazla söyleyeceğim birşey yok dostlar.O kadar çok şey oluyor ki aslında hatta bazen not alıyorum unutmamak için ama...yazmaya geldiğim zaman o kadar karmaşık duygulara kapılıyorum ki aman yaa diyorumm.Aslında çoğu şeyi de unutuyorum unutmamam gereken.Bugünlerde evde dvd sürücüsü sağlam olan bir bilgisayar olduğu için bol bol film izliyorum.Geçen günde yine bir film izledim.Yaklaşık 2 saat süren film beni çok etkiledi.Filmin ismi Eagle Eye..ama öyle romantik filmlerden değildi.Bildiğimiz macera.Ama ilginç bir konusu vardı ve hoşuma gitti ve izlerken büyük keyif aldım.Bilgisayar hazır İstanbul'da iken bu fırsatı değerlendirip izleyebildiğim kadar film izlemeye niyetliyim.

21 Ocak 2009 Çarşamba

Son Dakika

Hiç tanımadığım ama çok ünlü bir beyefendi benim yazılarımı takip ediyormus.Benimle konuşmak istediğini söylemiş arkadaşıma bende görüşmeyi kabul ettim ve yanına gittim.Tam bana birşeyler gösteriyordu ki bir ses duydum.Bulunmuşş bulunmuşş diye.Hemen sersemlemiş bir şekilde kaldırdım kafamı.Sıcak yatağımda bir kendime gelmeye çalıştım ve anladım ki annem bana bağırıyor.Saate baktım saat 11:00 olmuştu.Annem dedi ki İlknur'un katili bulunmuş.Hemen televizyonu açtım baktım ki..."SON DAKİKA" yazıyor.İlknur'un katili yakalanmış ve emniyetten canlı yayın yapılıyor.Emniyet müdürü Celalettin Cerrah bir basın açıklaması yapıyor.Herkes birbirine kilitlenmiş ve katilin ismini duymak için bekliyor.Sonradan açıklama yapılınca katilin alt komşunun 18 yaşındaki lise öğrencisi kardeşinin olduğu öğrenildi.Herkes şoka girmişti kim olduğunu çoğu kişi bilmiyordu.Ama sonunda bir ayın ardından katil bulunmuştu.Katil ise Neden? sorularına gülümseyerek elleri bağlı arabaya bindiriliyordu.Olan tabi gencecik İlknur ve daha minnacık çocuklara oldu.Maalesef ki onlar geri gelemeyecek ama en azından katil artık cezasını çekecek.Bir daha böyle olayların yaşanmaması umuduyla....

20 Ocak 2009 Salı

KARDEŞİM GELDİ DOSTLAR... :)

Evet sizden birazcık müsade isteyeceğim dostlar kardeşim geldi :) Kendisi en sonunda evine kavuştu 10 günlük soğuk bir staj tecrübesinden sonra..Keşke mevsiminde gitseydi ilk güzellik yarışmasının yapıldığı Kazdağlarına ...ama o bembeyaz yüzünü gördü.Neyse bilgisayarımı bir müddet ona teslim edicem..yazılarımda aksaklıklar olabilir bundan dolayı özürlerimi sunuyorum sizlere..Bu arada tabii sıkıntılı zamanlarda geçirmedim değil.Özellikle dün insanın kendi parasıyla rezil olma durumuna şahit oldum ve bütün gece baş ağrısından kıvrandım.İnsanlar karşılarındakileri ne sanıyorlar bilmiyorum..Neyse ki en hafif zararla kurtulduk o işten.Şimdi haberleri izliyorum da A.B.D yeni ve ilk siyahi başkanına kavuştu..Vatana,millete ve tüm dünyaya hayırlı ve uğurlu olsun :D ama benim tuhafıma giden kanalların olağan haber akışlarını durdurup canlı yayından bunu bize aktarması..üstelik ülkemizde önemli o kadar çok olay varken...İşte bu da tercih meselesi ya da önem sırası mı desek acaba!Bunları izlerken hep aklıma Gani Müjde'nin Osmanlı Cumhuriyeti filmi geliyor nedense..Bu arada dostlar bundan bir önceki yazımda bahsettiğim İlknur'un hala katili bulunamadı.Bugün izlediğim programda kendisinin ölmeden 3 saat önce kahvaltı için ekmek ve süt almaya giderken yolun karşı tarafında bir dükkanın güvenlik kamerasına takılmış son görüntüleri vardı.Tabi annesi o görüntüleri izlerken sinir krizi geçirdi.Şu an hemen mutfağa gidip anneme yeni bir lezzet için yardım etmeye gidicem.Eğer başarılı olursak yazmaya fırsat bulduğum zaman ondan bahsederim.Ama kötü birşey olursa söz konusu bile olmaz.Kendinize iyi bakın dostlar.Görüimek üzere... :)

18 Ocak 2009 Pazar

İlknur'u kim öldürdü?

Son günlerde üzerimde büyük bir ağırlık var sanki..Hep uyuyasım var.Geceleri ise tam tersine bir türlü uyku tutmuyor.Hani şu prime time dedikleri haber sonrası kuşak var ya..Bütün dizilerimi o kuşakta izlerken diğer kanallarda izleyemediğim dizilerin de tekrarlarını gecenin geç bir vaktinde izliyorum.Tabii uyku da yok.Aslında bu benim için iyi oluyor.Hiç bir programımı kaçırmadan takip edebiliyorum.Son günlerde hep izlediğim programlara ek olarak 2 program daha çıktı.İlki kanal 1'ekranlara gelen "Kelime Oyunu" isimli program şu günlerde favorim.Çok basit ve eğlenceli bir oyun.Onu izlemedenyatmıyorum.Diğer bir programım ise Ebru Şallı'nın sunduğu "Ebruli" isimli programı.Yalnız bu programın sadece ilk 15 dakikası beni ilgilendiriyor.Yani işin spor kısmı :).Tahmin edeceğiniz gibi her gece onunla pilates yapmaya çalısıyorum.Başlangıçta "beni pek fazla zorlamaz.Aman ne olcak ondan yaparız" düşüncelerine kapılmış olsam da bu işin biraz zor birşey olduğunu karnıma giren kramplardan sonra anlamış bulunmaktayım.Şahsiyet öyle bir alışmış ki yapmaya bir hareketi 100 kere yaptırırken duyduyu acıyı "ohh ne güzel yanıyor..acısın daha fazla acısın..."modunda açıklarken insan kendine zarar veren bir kişiden de birazcık şüphe duyuyor ..ki anca 20'ye kadar sayanabildiğim hareketten sonra mideme kramplar girdiyse onun soylediği gibi 100 kere tekrarlasaydım acaba ne olacaktı onu bilemiyorum.Ama nedense yapmaya devam etmek istiyorum.Bütün gün boyunca pek hareketli olmayan bir yaşamın zararlarını görmeye başladığımdan az da olsa vucuduma biraz hareket kazandırmak istiyorum açıkçası.Bütün programlarımı izledikten sonra sıra uyumaya geliyor.Ama sabah kalktığımda da beni bir televizyon programı bekliyor.Aslında programın adını bile doğru düzgün bilmiyorum desem yeridir.Sadece sunucusu olan Müge Anlı ve ona eşlik eden avukat Rahmi Özkan (ki kendisini Serap Ezgü'den tanırız.)ve herkesin tanıdığı Arif Verimli'yi biliyorum...ve yaklaşık bir aydır çözülemeyen bir cinayet hikayesi.Normalde hiç bir program için erken kalkmam ama bu program istisna oldu.Çünkü gerçekten de neler olduğunu öğrenmek istiyorum.Ama her geçen gün olaylar aydınlanacağına git gide karmaşık bir hal alırken ben de bir çıkmaza doğru girmeye başladım.Basında da yer alan olay Gaziosmanpaşa civarında geçen olayda bir genç kadın biri kız biri erkek(ki erkek olan otistik) çocuklarıyla beraber evde ölü bulundu.Olay bir hırsızlık olayı değildi evden hiç birşey çalınmamıştı,kapı zorla açılmamıştı.Üstelik kadın yanlış soylemeyeyim ama yaklaşık 24 yerinden bıçaklanmış o durumda apartmanın en üst katından kapı girişine kadar gitmiş ve apartman girişinde çevredeki esnaf tarafından bulunmuş ve hastaneye götürülmüş ama daha yolda hayatını kaybetmiş.İki çocukta biri mutfakta diğeri ise başka bir odada ölü bulunmuş.Ama bu sırada eve 1dk lık mesafede çalışan koca olay yerine bir türlü ulaşamamış ve bütün çağrılara rağmen tv ye çıkıp bu olayla ilgili hiç konuşmamıştı.Tabi bu da ilk başta bütün dikkatlerin üstünde toplanmasını sağlamıştı ama sonradan çıkıp acısının çok taze olduğunu ve sadece katillerin bulunması istediğini söylemiş .. katillerin bulunduğu gün anca tv ye çıkabileceğini söylemiş ama yine sakin tavırlarıyla dikkat çekmişti.Tabi bir de aynı apartmanda karşı karşıya oturdukları kaynana var.Kadıncağız kendisine ait olan 2 evi de çocuklarına paylaştırmış sonra kendisi ortada kalmış ve kendisine tam da bu ölen İlknurun karşı tarafında çatı katında bir oda yapılmış ve sobası bile olmayan bu yerde kalmaya mecbur edilmiş.Bütün gün çocuklarını dolaşıp onlarda gününü geçiren,yemeğini yiyen,ısınan kadın akçam olduğun da kendi evine ( ya da odasına demek daha doğru olur) gider elektrikli battaniyesine sarınır ve öyle yatarmış.Tuhaf olan kendi kızlarının bile arada tartıştıkları gelinini öldürtmek istemesini düşünmüş olmaları.Her geçen gün dediğim gibi işler sarpa sarıyor ve bende sonucu büyük bir merakla bekliyorum.Bu konuda da bir gelişme olursa tabi ki sizinle de paylaşacağım.Şimdilik benden bu kadar..görüşmek üzere... :)

16 Ocak 2009 Cuma

Eskiler...




Bizim zamanımızda diye başlayan cümleleri çok kullanır eskiler..Geçen günde belirttiğim gibi ben de 90'lar kuşağıyla ilgili bir program izlediğimde bu duyguları yaşamış ve sizlerle paylaşmıştım.Bugün ziyaret ettiğimiz bir evde de buna benzer bir diyolog geçti.Bir zamanlar olanlar ama şimdi olmayanlar ya da bir zamanlar olmayıp şimdi olanlar.Bir hanımefendi dedi ki siz biz anlattıklarımıza gülersiniz ama biz bunları yaşadık bakalım siz ilerde yeni nesle neler anlatacaksınız? Doğru ne zaman ne olacağı belli değil.Umarım bizde o günleri görürüz de bazı şeyleri paylaşırız.Dün gece bir tv programında Acun Ilıcalı konuktu.Yaşadığı bütün herşeyi kapsayan bir film teklifi almış kendisi programa gelmeden..hem de bayağı tanıdık bir yönetmenden ..üstelik kendisinin oynaması şartıyla.Ama kendisi bu konu da kararsızmış.Ne yapmalıyım daha karar vermedim.Benim akıl hocalarım da vardır.Onlara da bi danışıp yapacağım işlerde onay alırım dedi.Sonra dedi ki belki de oynamalıyım. Çocuklarımıza,torunlarımıza bir hatıra bırakmış oluruz.İzlediklerinde bak bu bizim dedemizdi diyebilsinler.Tabi o zaman onu oynatacak bir alet bulurlarsa.. :D Bu laf çok hoşuma gitti.Öyle bir teknoloji çağındayız ki sürekli gelişen,devamlı bir şeyler üreten...Birkaç sene önce nelerle uğraşıyorduk şimdi nelerle uğraşıyoruz.Zaman ilerledikçe herşey otomatikleşmeye başlıyor.İnsanlar da bir o kadar tembel olmaya başlıyorlar tabi ki...İnsan bazen eskiyi özlüyor.Bir gün cep telefonumuzu evde unutsak büyük bir boşluk içine düşmüyor muyuz?!Halbuki eskiden böyle miydi? Gerçi tabi ki iyi birşey ben kesinlikle olmasını yadırgamıyorum ama bazı şeylere çok kaptırıyoruz kendimizi gibime geliyor.Geçen gün fotoğraf sitelerinde dolaşırken İstanbul'un eski resimlerini gördüm.Aynı bugünkü muhabbette geçtiği gibi sokaklar bomboş.Ne trafik var ne de öyle koskoca binalar.Ne kadar teknolojinin gerisinde kalmamamız gerekse de eskiyi de unutmamamız gerekir bence..İşte o günleri gösteren birkaç fotoğraf örneği....





Bu eski İstanbul beni hep etkilemiştir.Devamı gelecektir.... :)


Bu fotoları bulmam da yardımcı olan istanbul.net.tr & wowturkey.com a teşekkürlerimi sunarım.

15 Ocak 2009 Perşembe

KISKANÇLIK

evt ama birileri birilerini çok tutuyor.Hep üstlerine düşüyorlar.Ne deseler yapıyorlar.Canları ne çekerse..Bizde insan değil miyiz ya...Evet kıskanıyorum var mı diyebileceğiniz birşey.Bu adaletsiz hayatta şahsımıza da bir parça birşeyler düşse bari.Ama nerdeee... İnsan bu kadar şansız olur mu yaa.Dört ayak üstüne düşen insanları da çok kıskanırım mesela.Herkese yardım etmeye çalışsam da, kötülük düşünmesem de, herşeyi oluruna bıraksam da yok kardeşim bu talih beni hiç sevmiyor.Sevse bir kere yüzüme gülmez mi?Neyse bu kadar ver-yansın yeter.Daha fazla konuşmayayım.Ne yapalım bu da bizim kaderimiz olsa gerek.Şansın benim de yüzüme güldüğü günleri görmek dileğiyle....

14 Ocak 2009 Çarşamba

AL BENİ YAĞMUR....


Al beni yağmur al lütfen...Yağ önce bitir şu kuraklığı sonra gel beni al..İstemiyorum burda durmak.Herşey ağır geliyor artık bana.Üstüme üstüme geliyorlar.Ağlmak istiyorum ama boğazımda düğümleniyor birşeyler.Kendimi ifade edecek halim yok.Anlatamıyorum halbuki içimi oyan onca şey varken.Vücudum durgun bir yorgunlukta..Hareketsiz bedenim çığlıkta...Nefesimi duyuyorum soğuk kış günü yastığımda..Gelmedin yağmur bak bekliyorum hala...Dinmedi acım olmuyor işte gerçeklerşmiyor bir türlü amacım.Kimsesizim koskoca bir kalabalığın içinde.İnsan maskeleri var etrafımdakilerde.Karşıda denizin ortasında bir kayık tam da kestiremiyorum gece vakti.Sadece fenerin ara sıra vuran hafif ışığı..Salınıyor denizin ortasında ama içinde kimse yok.Kürekleri ise boşta duruyor.Sanki benim için geliyor gibi.Yavaş yavaş ama emin adımlarla.Etrafımdaki maskelilere aldırmadan kalabalığı yararak geçtim.Koşmaya başladım bana gelen kayığa doğru.O an hissettim saçlarımı savuran rüzgarı.Bir an durdum o soğuğu içimde hissettim ...ürperdim...Sonra anladım beni soğuktan koruyan kalabalığı..Ama ne çaree.Aldırmadan devam etim yoluma.Durmadan...yılmadan...arkama bile bakmadan.Kim bilir belki de cesaret edememişimdir.O karanlıkta birden yapayalnız olduğumu hissettim.Onca kalabalık birden yokoluverdi..Gecenin bir yarısı...çıt bile çıkmıyordu.O an korktum işte.Dedim ki hemen kayığıma atlayıp gitmeliyim buralardan.Kaçıp kurtulmalıyım.Birden farkettim ki ne kayık var ne başka birşey.O an kalakaldım ve yüzüme düşen yağmurla bağırmaya başladım.Avazım çıktığı kadar hemdee.Ben bağırdıkça yağmur da hızını arttırıyordu.Gel dedim.Gell yağmurrrrrr yağ önce bitir bu kuraklığı ve sonra gel beni al.Al burdan da kurtulayım.Gel yağmur gel de al beni götür bilmediğim ufuklara,tanımadığım insanların arasına,önyargısız.......