29 Aralık 2008 Pazartesi
Deprem
28 Aralık 2008 Pazar
Bir pazar günü daha....

sokaklarda yanımda dolaşan yağmur
korkmuyorum artık senden gece
sokaklarda yanımda dolaşan yağmur
daha hızlı yağmur yağ hadi yağmur
27 Aralık 2008 Cumartesi
Oktay Sinanoğlu
AMAN YAAAA.....
26 Aralık 2008 Cuma
ARKASI BUGÜN...
25 Aralık 2008 Perşembe
T.M.I
Dün beklenen İstanbul'un ilk karı düştü hem de öyle bir düştü ki miktar olarak toprağı örtemese de soğuğuyla ne kadar güçlü olduğunu vurguladı.Sabahın erken saatlerinde o sıcacık yataktan kalkıp (hele ki gece programları izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamayarak, yatmayı bi hayli geciktirmişseniz..) o buz gibi havaya çıkmak insanı kendine getiren bir tokat gibi..Yoğun bir kar yağışı ardından hergün yaşlandığımı düşündüren merdivenleri çıkmak bir hayli efor sarfettirdi.Ama ardından uzun zamandır yapamadığımız kibirden,kıskançlıktan,fesatlıktan,kendini beğenmişlikten,tartışmalardan uzak ve katılımcıların iki kişiyle sınırlı kaldığı çok keyifli bir ders yaptık.Güldük,eğlendik,konuştuk.Sevgili hocamız Nadia'nın da keyifli olması ortamın biraz daha sıcak ve samimi olmasına neden oldu.Başlıkta da ilginizi çekmiş olabileceğini tahmin ettiğim ve bu derste öğrenmiş olduğumuz T.M.I benim ve arkadaşımın da dikkatini çektiği kesin bir olgu ama günlük hayatta da eminim ki kullanmaktan çekinmeyeceğimiz bir kelime mi diyeyim yoksa kelime grubumu olacaktır.Bu arada yazılarını takip ettiğim arkadaşım Şehri ile birlikte kurs çıkışı terziye gitmemiz onun için kafasında bir soru işareti ya da pişmanlık desek daha doğru olur öyle birşey bırakmış galiba bundan dolayı hemen bir açıklama getireyim.Zaten o beni zorla götürmedi ben istedim gitmeyi bundan dolayı hiç bir pişmanlığım yoktur.O güzel havada ne kadar soğuk olsa da o güzel karın altında İstiklal'de yürümekte keyifli be :) Tabi benim ellerimi sokabileceğim bir cebiminde olması soğuktan pek etkilenmememin bir nedeni oldu diyebilirim... Aslında son zamanlarda karşılaştığım insanlar için de yorum yapacaktım ama rahatsız olduğum için daha fazla yazacak halim yok.O zaman yazıma yarın kaldığım yerden devam ederim.Herkese mutlu akşamlar özellikle de sağlıklı akşamlar diliyorumm.Mutlu kalın, hoşçakalın...... :D
22 Aralık 2008 Pazartesi
Bugün benim doğumgünüm....

Bir yıl daha geçti...Işık hızında sanki geçen sene bugünle, aradaki zamanın akışı...Ve umarız iyi değerlendirilmiştir bu bir yıl...Sağlık deniliyor ya her şeyin başı... Öyle de...Her ner kadar cümle içinde alışılagelmiş, klasik bir temenni olsa da sağlıklı bir yıl diliyoruz yeni yaşında...Ve tam da şu anda durup, 5 yıl öncesini düşünmeni isteriz...5 yıl, 10 yıl?..Ne kadar yakın geliyor değil mi?..5, 10 yıl sonrası da bu kadar yakın işte...Geçti... Geçiyor... Geçecek...En ufak anın bile tadı çıkarılmalı...Ara sıra, denk gelirse deniz kenarında simit, çay keyfi tadılmalı...Yıllardır aranmayan kim varsa düşünülüp, bir anda aranmalı...Bir çocuğun kolayca bulabileceği yerlere bozuk paralar bırakılmalı...Sabah uykusu uzatılmalı bazen, yataktan hiç çıkmamalı...Küçük notlar yazmalı zamanın eskitemediği...Saklamalı sonra, hüzün olsun diye değil, anı olsun diye...Anne, baba hatırlanmalı hayattaysa bu doğum gününde, yazının burasında aranmalı...Ya da eli öpülmeli hemen... Bir oda yakınlıkta olması bile anne, babanın ne büyük lütuf, ne büyük hediye...Hiç olmazsa mutfaktan gelen tuzlu koku coşkusu için...Ve alışverişe gönderilirken "üsüt kalsın" jesti için... Hayatta değillerse, teşekkür etmeli, yıllarca didindikleri için...Gider nasıl olsa, duyarlar...Evet hemen şimdi... Ertelememeli...Geçti...Geçiyor...Geçecek...Durmalı şöyle bir...Neler geride kaldı, neler gelecek...Düşünmeli...Sonra koşmalı; iyiye, güzele doğru...Kolay küsmemeli...Merhametli olmalı...Umursamamalı tüm bu yazılanları belki...Doğum günü kutlu olmalı...Olsun!..
19 Aralık 2008 Cuma
Dün gece bir ruya gördüm....
18 Aralık 2008 Perşembe
İşte öyle birşey...Ne öyle ne böyle...saçma ve anlamsız.....
15 Aralık 2008 Pazartesi
90'lı yıllar....
14 Aralık 2008 Pazar
Ne yaptım ben yaaa!.....
8 Aralık 2008 Pazartesi
7 Aralık 2008 Pazar
en sonunda...
1 Aralık 2008 Pazartesi
Gencecik bir yaşam .......
30 Kasım 2008 Pazar
30 KASIM
29 Kasım 2008 Cumartesi
Moda da yeni trend...
(kaynak:29 kasım 2008 tarihli milliyet gazetesidir.)
28 Kasım 2008 Cuma
Bir günün ardından....
26 Kasım 2008 Çarşamba
YORUMSUZ...

25 Kasım 2008 Salı
Yasaksa Hadi Delelim!
24 Kasım 2008 Pazartesi
Öğretmenler Günü...
23 Kasım 2008 Pazar
OYALI...
22 Kasım 2008 Cumartesi
Osmanlı Cumhuriyeti

21 Kasım 2008 Cuma
Heidi Kızlar Okulaaa !
Heidi,yaz tatillerini büyükbabasının yanında geçirir.Yemyeşil kırlarda papatya toplamaya bayılır.Mis gibi kokan çiçekleri neşeyle büyükbabasına taşır.Heidi ve arkadaşı Peter keçilerle koşup oynarlar.Dağların tertemiz havası Heidi'nin iştahını açar.Clara da gelince tamam.Şimdi evcilik zamanı.
Ne yazık ki Türkiye'de ne Heidi ler var ne de onların pembe hikayeleri.Ayda sadece 34 ytl ile bir kızımızın eğitim masraflarını üstlenebilir,onun için yepyeni bir hikaye yazabilirsiniz.Haydi!Okumayan kızımız kalmasın!
MU KITASI
"M.Ö. 200.000 ile 70.000 yillari arasindaPasifik'te Mu adinda Avustralya'dan katkat büyük bir Kita.Yüksek bir medeniyet yarattiktan sonra batmis.Atatürk bu kitayla neden ilgilenmisti?"Türkler'in kökenini ortaya çikarmak Gazi'nin en büyük isteklerinden biriydi. . Atatürk'ün istegiyle birçok bilim adami ve arastirmaci bu alanda arastirmalar yapti. Yabanci bilim adamlari davet edildi. 1930'da Türk Tarih Kurumu kuruldu. Çok zengin malzeme ve bilgilere ulasildi. Yine de Türkler'in nereden geldikleri tam açiklik kazanmadi.1932'de emekli General Tahsin Bey Atatürk'ü ziyaret etti. Maya dili ile Türkçe arasindaki benzerliklerden bahsetti. Mayalar Meksika'da yasamislar Türkler ise Orta Asya'dan gelmislerdi.Gazi konuyla ilgilendi.Tahsin Bey'i Meksika'ya elçi olarak atadi. Ona iki dil arasindaki benzerlikleri ortaya çikarma görevini verdi.Maya dilinin kökeninin tabletlerde oldugu anlasilmisti. Türkçe ile Maya dili benzerlik bu tabletlerde aranacakti. Bu tabletler Tahsin Bey'i saskina çevirdi. Çünkü tabletler MÖ 200.000 ile 70.000 yillari arasinda Pasifik'de yer almis bir kitayi haber veriyordu. Kitanin adi MU idi. Avustralya'dan birkaç kat büyüktü. Yüksek bir uygarliga ulastiktan sonra deprem veya tufan sonucu battigi saniliyordu.Tahsin Bey ögrendiklerini bulduklarini düzenli olarak Atatürk'e rapor ediyordu.Atatürk metinleri büyük bir dikkatle okudu. Insanin yaradilisini anlatan bölümle özellikle ilgilenmisti. Mu'nun insanligin ana vatani oldugunu nüfusun 64 milyona çiktigini anlatan bölümlerin altini çizmisti. Mu'da geçen Tanri kavramiyla da yakindan ilgilenmis yaraticinin insan akliyla anlasilamayacagi sekillendirilemeyecegi ve adlandirilamayacagi üzerinde durmustu. Tercümelerde Maya dili de dahil tüm lisanlarin Mu dilinden türedigi belirtiliyordu.Mu kitasinin batisini anlatan bölümde halkin "Ya Mu bizi kurtar." diye bagirdigina dikkat çekerek Mu'nun bir ilah adi oldugu sonucuna vardi. Mu kökenli özel isim ve sifatlari Öztürkçe ile karsilastirarak (Kui: kögü : Aile vb.) not aliyordu. Atatürk önce Türkler'in kökenini ve Mu dilinin Türkçe ile baglantisini incelemis sonra da Mu sembollerini Latin alfabesiyle karsilastirmisti.Daha ilginç olan Mu'nun demokrasi ile yönetildigini ve günes enerjisinin aydinlatmada kullanildigini anlatan satirlarin altini çizmekle kalmamisti kendi notlarini da ilistirmisti.Maya Aztek ve Inka uygarliklarinin Türkler'in kullandigi esyalara benzer esyalar kullandigini Atatürk'e iletilmisti. Davullar kalkanlar üzerlerindeki ay ve yildiz sembollerine kadar bizimkilere benziyordu. dini tören ibadet ve tapinaklarin bile sasilacak kadar benzerligi gösteriliyordu.
19 Kasım 2008 Çarşamba
...
18 Kasım 2008 Salı
Selam Dünyalı Ben Türküm
17 Kasım 2008 Pazartesi
KONU ATATURK OLUNCA...

Özellikle gişe filmlerinin DVD'lerini basan korsancılar, son günlerin
Günaydın
16 Kasım 2008 Pazar
ingilizce...
15 Kasım 2008 Cumartesi
ALES...
14 Kasım 2008 Cuma
NE KADAR KIYMETLİYİZ
13 Kasım 2008 Perşembe
10 yasındaki kadın...

12 Kasım 2008 Çarşamba
SON GAZİ...
Bu arada 1.Dünya Savaşına Mısır'dan katılan ve sonra kendisini Çanakkale'de bulan Yeni zellandalı asker George Petersen'in anıları Avustralya'nın Sydney kentindeki Lawson's müzayede evinde 23 bin dolardan satışa çıkarılacakmış.Gelibolu'da Nelson Bölüğü Canterbury Piyade Alayı askeri olanı er George Petersen, 25 Nisan 1915'te yarımadaya geldiği günden itibaren, ayrıldığı Eylül ayına kadar her gün yaşadıklarıyla ilgili not tutmuş.İşte bu notlardan bir bölümü;
26 Nisan 1915 Pazartesi - "Hafif bir yağmur yağıyor. Yukarıdan aşağı her yerde bizim keskin nişancılarımız var. Çavuş Guy, benimle birlikte 5 kişiyi Türkleri gözlemek için yakındaki bir mevziye yolladı. O sırada üzerimize ateş açıldı. Mermiler kulaklarımızın yanından vızlıyor. Etrafta çok sayıda kavrulmuş, korkunç derecede kötü ölmüş Avustralyalı askerler var. Artık bu görüntüye alıştım. Nöbet değişimi yapıldı. Önümüzdeki büyük tepede inanılmaz bir ateş sürüyor. Su içmek için siperden ayrıldım, bütün gece uyuyamadım."
27 Nisan 1915 Salı - "Hala asıl ateş hattına ulaşamadım, neden bilmiyorum çok sayıda kaybımız var. Türk bombardımanı öğle arası başladı. Kafamı çıkarıp daha bir mermi sıkamadım. Bir saatlik uykuyla siperde duruyorum. Türkler sahili gece boyunca ağır bombaladılar. Arkadaşım Melwoy bir sniper ateşinde çok kötü vuruldu. Türklerle çok yakından ateş teması halindeyiz."
8 Mayıs 1915 Cumartesi - "Yeni Zelandalılar en ağır bombardımanın olduğu siperlerde kaldılar. Ölüm saçan tüfek ve keskin nişancı atışı arasında mevzilerde ilerlemeye çalışıyorlar. Çoğu öldü ya da yaralandı. Akşam 5.30 civarında 500 yard daha ilerleyebildik. Teğmenimiz Sandy öldü, binbaşı yaralandı. Karanlıkta 100 yard daha ilerledik. Kendimize siper kazarak ilerliyoruz. Ölü Türkleri gece gömdük."
10 Mayıs 1915 Pazartesi - "Türk ateşi susmadı, 48 saattir uyuyamıyoruz. Hayatımda bundan daha kötü bir gece yaşamadım. Çok yorgunum. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyor. Çamur yığını içinde ölü gibiyim. İyice çamura batmamak için ölülerin üzerinde oturuyorum. Yarımadada savaşın başından beri bizden ölenlerin sayısı 50 bini geçmiş. Gündüz 3 bin kadar Türk ölü gömdük."
11 Kasım 2008 Salı
MUSTAFA
