30 Kasım 2008 Pazar

30 KASIM

Geçen yıl bu gün sabah kalkıp ilk olarak televizyonumu açtığımda korkunç bir manzarayla karşılaşmıştım.Atlas Jet firmasına ait ucak Isparta ya giderken düşmüş tam 57 yolcu feci bir şekilde hayatlarını kaybetmişti.Gözlerime inanamamıştım.Hemen bunu duyunca interneti açıp bununla ilgili haberlere bakmaya başladım.Karşımda ölen yolcuların isimleri duruyordu.İstemdışı hemen bakmaya başladım.Okudukça okuyorum ama liste bir türlü bitmek bilmiyordu.Tam okurken birden durdum.Gözlerimi kapatıp açtım o ismi tekrar okudum.Olamaz dedim bu imkansız.Karşımda duran isim benim arkadaşım olamazdı.Hayır kesin isim benzerliğiydi.Olur mu yaa onun ne işi vardı hem Isparta'da.İçim içimi yiyiyordu.Sonra televizyondaki haberleri izlemeye devam ettim.Korktuğum başıma gelmişti.Okuduğum doğruydu.O an kendimi tutamayıp ağlamaya başladım.O anda başka bir arkadaşım aradı ve gördün mü dedi.O an sesim titredi zor cevap verdim.Kendisiyle bir fizik kongresinde tanışmıştık.Onunla birlikte 6 bilimadamını da kaybetmiştik.Küçücük bir bebeği,bir öğrenciyi,tam 57 kişiyi..Olayın 1.yıldönümünde hala kazanın nedeni araştırılıyor.Önce plotaj hatası dendi sonrada havaalanındaki ikaz sisteminin sorunlu olduğu.Uçağın karakutusu bile arızalıydı.Bütün hatalar 57 kişinin hayatına neden oldu.Oysa yapacak o kadar çok şeyleri vardı ki.

29 Kasım 2008 Cumartesi

Moda da yeni trend...

Biz kadınlar süse püse , modaya çok önem veririz.Alışveriş yapmaya ise bayılırız.Bütün çaba daha alımlı daha güzel görünmek adınadır.Bazen de hiç kimseyi takmadan kendimiz için giyiniriz.Aynada kendimize baktığımızda eğer güzel birini görüyorsak bu bizi motive edici bir unsur olabilir.Kendimizi gün içinde daha iyi hissetmemize neden olabilir.Tabi bunun için de alışveriş şart.Alışveriş çoğu kadın için vazgeçilmezdir.Erkekler ise bundan çoğu zaman nefret ederler.Bir kadının peşinden bazen saatlerce dolaşmak onlara anlamsız,yorucu ve sıkıcı gelebilir.Hele para da onlardan çıkıyorsa bu daha da acı verici olabilir.Kadınlar giyim kuşamda en çok sokaktan,televizyonlardan ve ünlülerden etkilenir.Özellikle ünlülere benzeme çalışması meşhurdur.Tv programlarına çıkan ünlülere gelen telefonlarda genelde "acaba üstünüzdekini bana yollar mısınız?"durumlarına şahit oluyoruz.İşte böyle düşünenlere ABD'de yaşayan iki Türk bir fikir atmış ortaya.Ve bu fikir reklamcılıkta çığır açacağa benziyor.Türklerin isimleri; Sanlı Atalay ve Berfin Haymes.Lara Film isimli bir şirketleri var.Fikir ise şöyle;internette ya da tv de bir ortam oluşturulacak ve örneğin en sevdiğiniz star nette.Ve siz onun elbiselerine bayıldınız.Mouse yardımıyla örneğin beğendiginiz ayakkabısına tıklayacaksınız ve hemen yanda açılan bir bölme sayesinde ayakkabının markasını ve o markanın web adresini tıklayıp o ayakkabıdan sipariş edebileceksiniz. ABD'de bir degi bu fikri benimsemiş hatta uygulamaya başlamıs.Sitenin adı: www.usmagazine.com Bu siteye girip soldan "get the look" kısmına tıklıyorsunuz ve ne yapmak istiyorsanız yapıyorsunuz.Bence müthiş bir fikir.Bu fikri bulanlar Türk olduğu için iki kat daha hoşuma gitti doğrusu...

(kaynak:29 kasım 2008 tarihli milliyet gazetesidir.)

28 Kasım 2008 Cuma

Bir günün ardından....

Dün hiç yazmak gelmedi içimden üstelik şu ana kadar hiç aksatmamışken.Elim gitmedi tuşlara dokunamadım duygularıma.Belki çok yorgundum belki de yalnız belki de tam tersine.Yağmur vardı dün doğduğum şehirde.Şakır şakır bardaktan boşalırcasına.Arada sırada güzünü gösteren yalancı bahara inat.Hiç korkmadan yağıyordu.Silip süpürdüklerini hiç düşünmeden.Yağmur hüzündür benim için biraz da umut.Sıcacık evimde oturup camın kenarına, hafif perdemi aralayıp onu izlemekten çok hoşlanırım.Hele de yalnızsam o an ,belki fonda sözsüz bir şarkı dayarım kafamı cama.Bütün yaşadıklarımı düşünürüm.Eski günleri hatırlarım.Hani bir zamanlar bir yerlerde yaptığım gibi.İşte o zaman yaşanmışlıkları düşünürüm ya da o zamanlarda arkamda bırakıp geldiklerimi. İlk önce 7 Ekim gelir aklıma.Ama şimdi kaç 7 Ekim daha atladı üstünden.Çoğu şey değişti ve herkes yaprak gibi savruldu bir yerlere.Benim gibi olmak istemediği yerde olanlar gibi.İşte dün benim için o günlerden biriydi yine.Belki yalnız belki çaresiz ,mutsuz.Ama herşeye rağmen umutlu ve gururlu.Yağmurdan hep korudum kendimi hayatım boyunca.Vücuduma dokunmasını engelledim.Sardım sarmaladım hep kendimi.Zarar vermesin bana istedim.Dün evime gelirken kapadım gözlerimi .Hissettim o yağmuru, duydum onun sesini.O sarıp sarmaladıklarımı bir elimle fırlatıp cıkarttım.Şimdi dedim bir kere de olsa değmeli bana o deli yağmur.Korkmuyorum hadi gel de zarar ver bana.Haydi savunmasız bir şekilde karşı duruyorum sana.O karanlık gökyüzüne doğru kaldırdım yüzümü.Açtım kollarımı iki yana "işte burdayım "der gibi.Hiç korkmadan beni ıslatmasına izin verdim.Bütün yaşadıklarımı andım bir daha.Gelecekten daha umutluydum ama HERŞEY BİR GÜN DAHA GÜZEL OLACAKTI BİLİYORDUM...

26 Kasım 2008 Çarşamba

YORUMSUZ...

Geçen günlerde başbakanımızın eğer seçimde ikinci parti olarak çıkarsak genel başkanlığı bırakırım sözleri basında bol bol yer almıştı.Bununla ilgili milliyet gazetesi çizerlerinden Haslet Soyöz 25.11.08 tarihli gazetede kalemini öyle bir konuşturmuş ki.Çizdiği karikatürü çok beğendim.Fazla söze gerek yok.Bu güzel şeyi sizinle paylaşıyorum.

25 Kasım 2008 Salı

Yasaksa Hadi Delelim!

İnsanların hayatında bazı kurallar vardır.Bu kurallar toplumun huzur içinde yaşaması için gereklidir.Düzenli bir toplum içinde...Bu kurallar bazı yasakları da getirir.Ama koyulan yasaklar doğru da olsa yanlışta olsa insanlar tarafından pek benimsenmez.Koyulan yasaklar benimsenmediği gibi genelde hep delinir!Neden böyledir bunu bilmiyorum.Ama yasaklar cazip geliyor insana.Tabir-i caizse şeytan dürtüyor insanları ve bu durum cazip gelmeye başlıyor.Geçen günlerde Beyaz'ın NTV'deki programını izledim.Oraya bir NLP uzmanı katılmıştı.Sanırım ismi de Mustafa Kılınç idi.Kendisi şöyle dedi; her şey insanın beyninde bitiyor.Nasıl düşünürsen ya da düşünmek istersen öyle.Eğer ben desem ki size sakın aklınızdan kırmızı etekli kızları geçirmeyin.Kesinlikle eminim ki herkes kafasında öyle birşey canlandırmıstır.Bu da gösteriyor ki beyin olumsuz komutu olumlu gibi algılıyor.Belki de bu, yasakların kabul görmemesinin bir nedeni olabilir.Şu anda belki yasak deyince akla ilk olarak gündemde olan internet yasakları gelebilir.İlk sırada da dünyanın en büyük video paylaşım sitesi YOUTUBE.Youtube üzerindeki yasak bir türlü kalkmak bilmedi.Gerçi ne kadar yasak gelsede girmek isteyen rahat rahat giriyor.Bunun içinde bir sürü tekniği kolaylıkla internette bulabilirsiniz.Hatta başbakan bile girdiğini söylemiş.Demek ki herkes yasağa rağmen girebiliyor.Gelelim bugünkü haberimize yapılan bir araştırmaya göre Türkiye'nin en çok girdiği internet siteleri belirlenmiş.Ve sonuçlara göre Türkiye'nin en çok girdiği 10 site arasında Youtube ta varmış.Yani ne kadar yasaklanırsa yasaklansın Youtube a gösterilen ilgi tam gaz devam ediyor.Ne de olsa yasaklar delinmek için var değil mi? ;)

24 Kasım 2008 Pazartesi

Öğretmenler Günü...

Bugün 24 Kasım öğretmenler günü.Başta başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere,Türkiye yi aydınlık bir geleceğe taşıyacak olan gençleri yetiştiren tüm öğretmenlerin (kendimi bu kategoriye dahil ediyorum kısa bir süreliğine de olsa öğretmenlik yapmış biri olarak :D) öğretmenler günü kutlu olsun.

23 Kasım 2008 Pazar

OYALI...

Dolly tıp tarihinde klonlanan ilk memeliydi.5 Temmuz 1996 tarihinde doğmuş ama doğumu 1997 Şubat'ında kamuoyuna duyurulmuştu.Normal koyunların yaşama süresi 10-20 yılı bulurken Dolly sadece 6 yıl yaşatılabilmişti.Ama bu süre zarfında yavrular da doğurmuştu.Hücresi alınan koyun yaşlı olduğu için Dolly'nin erken ölmesinin nedeninin klonlamayla ilgili olup olmadığı düşünülüyor.Dolly'nin ardından İ.Ü Veterinerlik Fakültesi' de Türkiye'nin ilk klonlamasını gerçekleştirip bizi "Oyalı" ile tanıştırdılar.Tabi Dolly ile Oyalı'nın arasında bayağı bir süre geçti ama sonuç olarak 2007 yılında ilk kopya koyunumuzu görmüş olduk.Önemli olan da bu olayın gerçekleştirilmiş olması.Şimdi belki diyeceksiniz ki nerden çıktı bu durup dururken.Geçen gün ilk kopya koyunumuz Oyalı 1 yaşına bastı.Bu kopyalamada emeği geçen doktorlar,profesörler bu olayı pasta keserek kutladılar.Tabi pastayı yiyen de doğumgünü sahibi değildi.O pasta yerine kendisine verilen sapı samanı yemeyi tercih etti.Oyalı'nın doğum günü kutlu olsun.Umarız Dolly'den daha fazla yaşamayı da becerebilir.

22 Kasım 2008 Cumartesi

Osmanlı Cumhuriyeti

Bugün babamla beraber sinemaya gitmeye karar verdik ve en yakındaki sinemaya attık kendimizi.Acaba neye gitsek diye düşünürken "Osmanlı Cumhuiyeti" ne gitmeye karar verdik.Ve 14:00 seansına gittik.Oyucular arasında Ata Demirer, Vildan Atasever,Ruhsar Öcal,Sümer Tilmaç,Ali Düşenkalkar gibi isimler var.Zaten kadroda Ata Demirer varsa ,senarist ve yönetmende Gani Müjde olunca filmin kötü olamayacağı kesin de ben bir de komik olacağını düşünmüştüm.Özellikle Kahpe Bizans gibi bir komedi filmi olur diye düşünüyordum ki her ne kadar ilk bölümde komedi unsuru barındırsa da özellikle ikinci yarıda film bayağı ciddileşti.Ama bu filmin kötü olduğunu ya da beklentileri karşılamadığı anlamında değil.Ben filmi çok beğendim.Kesinlikle muhteşem bir filmdi özellikle de sonlara doğru.Emeği geçenlere teşekkür etmek lazım.Ben filmi izlerken bazı şeyleri de düşündüm günümüzle alakalı.Bugüne de çaktırmadan biraz dokundurulmuş ki çok iyi olmuş.Mustafa filmi gibi bu filme de eleştiriler gelmiş.Nasıl Atatürk öldürülür denmişti.İşte Atatürk olmasaydı neler olurdu bize bunlar anlatılıyor filmde.Filmin sonunda Atatürk'ün kendi sesinden sözlerine de yer verilmiş.Zaten finalde bütün film çok güzel toplanıp sonuca ulaştırılmıs.Tam doruk noktasında film bitmiş.Bu konuda da çok başarılı buldum ben filmi.Bu arada bugün gazetede şöyle bişey gördüm.Yaklaşık 1 ay önce bu filmi izlediğini söyleyen bir gazetecinin yazısını okudum ve yazısında şöyle diyordu.Ben izlediğimde filmin sonu böyle bitmiyordu.Sonunda Atatürk'ün kendi sesinden söylediği sözler yoktu.Demek ki sonradan kondu.Mustafa filminde ki onca eleştiriden sonra Gani Müjde'de böyle bir cinliği düşünmüş olsa gerek ama çokta iyi yapmış.Tekrar emeği geçenleri kutluyoruz böyle projelerin devamını bekliyoruz.(Dipnot;gerçekten filmde olan olaylar bir bakıma bizim günümüzde yaşadığımız olaylar.Ülkemiz git gide daha da kötü bir yola doğru gidiyor.Umarız bu film birazcık yetkililerin akıllarını başlarına getirir.)

21 Kasım 2008 Cuma

Heidi Kızlar Okulaaa !

Ülkemizde özellikle de doğu ve güneydoğu bölgemizde kızların okula gönderilmemesiyle ilgili birçok kampanya başlatıldı.Bu yararlı kampanyalar da hız kesmeden devam ediyor.Şu anda televizyonlarda bu kampanya ile ilgili yeni bir reklam filmi gösteriliyor.'Haydi Kızlar Okula' teması altında çekilen bu reklamda ,kelime oyunu yapılıp zamanın mutlu kız karakteri HEIDI den faydalanılmış.Bu da benim çok hoşuma gitti.Heidi ye benzetilerek anlatılan kızlarımız okula gitmek için bu yardımları bekliyorlar.Bu reklam filmini düşünüp tasarlayanların emeğine sağlık.Ben şimdi bu reklamın hikayesini sizinle paylaşıyorum.

Heidi,yaz tatillerini büyükbabasının yanında geçirir.Yemyeşil kırlarda papatya toplamaya bayılır.Mis gibi kokan çiçekleri neşeyle büyükbabasına taşır.Heidi ve arkadaşı Peter keçilerle koşup oynarlar.Dağların tertemiz havası Heidi'nin iştahını açar.Clara da gelince tamam.Şimdi evcilik zamanı.

Ne yazık ki Türkiye'de ne Heidi ler var ne de onların pembe hikayeleri.Ayda sadece 34 ytl ile bir kızımızın eğitim masraflarını üstlenebilir,onun için yepyeni bir hikaye yazabilirsiniz.Haydi!Okumayan kızımız kalmasın!

MU KITASI

Son zamanlarda yapılan Atatürk tartışmalarında ilginç bir konu da gündeme geldi.Atatürk'ün okuduğu kitaplar,fikirleri,devrimleri,incelediği konular,merak ettikleri...Bunlardan biri de MU KITASI idi.Mu kıtası gercekten M.Ö ki yıllarda yok olduğu sanılan ama en son teknolojinin de kullanıldıgı sanılan bir kıta.Geçen gün bir programda da bu kıtadan Mayalar dan epeyce bahsedildi.Onlara ait birçok resim gösterildi.Ve bu resimlerden çok enteresan teknolojiye sahip oldukları görülüyordu.Yapılan araştırmalarda Türkler ile de benzer taraflarının olduğu ortaya çıkmış. Bu da Atatürkün ilgisini çekmiş.Şimdi bununla ilgili internette okuduğum bir paragrafı da sizinle paylaşıyorum.

"M.Ö. 200.000 ile 70.000 yillari arasindaPasifik'te Mu adinda Avustralya'dan katkat büyük bir Kita.Yüksek bir medeniyet yarattiktan sonra batmis.Atatürk bu kitayla neden ilgilenmisti?"Türkler'in kökenini ortaya çikarmak Gazi'nin en büyük isteklerinden biriydi. . Atatürk'ün istegiyle birçok bilim adami ve arastirmaci bu alanda arastirmalar yapti. Yabanci bilim adamlari davet edildi. 1930'da Türk Tarih Kurumu kuruldu. Çok zengin malzeme ve bilgilere ulasildi. Yine de Türkler'in nereden geldikleri tam açiklik kazanmadi.1932'de emekli General Tahsin Bey Atatürk'ü ziyaret etti. Maya dili ile Türkçe arasindaki benzerliklerden bahsetti. Mayalar Meksika'da yasamislar Türkler ise Orta Asya'dan gelmislerdi.Gazi konuyla ilgilendi.Tahsin Bey'i Meksika'ya elçi olarak atadi. Ona iki dil arasindaki benzerlikleri ortaya çikarma görevini verdi.Maya dilinin kökeninin tabletlerde oldugu anlasilmisti. Türkçe ile Maya dili benzerlik bu tabletlerde aranacakti. Bu tabletler Tahsin Bey'i saskina çevirdi. Çünkü tabletler MÖ 200.000 ile 70.000 yillari arasinda Pasifik'de yer almis bir kitayi haber veriyordu. Kitanin adi MU idi. Avustralya'dan birkaç kat büyüktü. Yüksek bir uygarliga ulastiktan sonra deprem veya tufan sonucu battigi saniliyordu.Tahsin Bey ögrendiklerini bulduklarini düzenli olarak Atatürk'e rapor ediyordu.Atatürk metinleri büyük bir dikkatle okudu. Insanin yaradilisini anlatan bölümle özellikle ilgilenmisti. Mu'nun insanligin ana vatani oldugunu nüfusun 64 milyona çiktigini anlatan bölümlerin altini çizmisti. Mu'da geçen Tanri kavramiyla da yakindan ilgilenmis yaraticinin insan akliyla anlasilamayacagi sekillendirilemeyecegi ve adlandirilamayacagi üzerinde durmustu. Tercümelerde Maya dili de dahil tüm lisanlarin Mu dilinden türedigi belirtiliyordu.Mu kitasinin batisini anlatan bölümde halkin "Ya Mu bizi kurtar." diye bagirdigina dikkat çekerek Mu'nun bir ilah adi oldugu sonucuna vardi. Mu kökenli özel isim ve sifatlari Öztürkçe ile karsilastirarak (Kui: kögü : Aile vb.) not aliyordu. Atatürk önce Türkler'in kökenini ve Mu dilinin Türkçe ile baglantisini incelemis sonra da Mu sembollerini Latin alfabesiyle karsilastirmisti.Daha ilginç olan Mu'nun demokrasi ile yönetildigini ve günes enerjisinin aydinlatmada kullanildigini anlatan satirlarin altini çizmekle kalmamisti kendi notlarini da ilistirmisti.Maya Aztek ve Inka uygarliklarinin Türkler'in kullandigi esyalara benzer esyalar kullandigini Atatürk'e iletilmisti. Davullar kalkanlar üzerlerindeki ay ve yildiz sembollerine kadar bizimkilere benziyordu. dini tören ibadet ve tapinaklarin bile sasilacak kadar benzerligi gösteriliyordu.

19 Kasım 2008 Çarşamba

...

Bugün çok hasta olduğumu hissettim.Pazartesi basladığım kursun bunda etkili olduğunu düşünüyorum.Neredeyse 1 yıldır boştum ve pek bir aktiviteye katılmıyor, evde pinekliyor, tv ve pc ile günlerimi ve saatlerimi geçiriyordum. Tabi evde olmanın rahatlığıyla geceleri geç yatıyor , sabahları da doğal olarak geç kalkıyordum.Şimdi ise artık sabahları erken saatte kalkmak zorundayım.Sabahları erken kalkmaya alıştım ama maalesef ki gece erken yatmaya alışamadım.Bu da sanıyorum ki vücudumun bitkin düşmesine neden oldu.Pazartesi gününden beri bitmek bilmeyen bir baş ağrım var.İlaç içtigim zaman sadece 3-4 saat ağrıyı dindirebiliyor.Bu sıralar midemde de ağrılar oluyor.Sanırım biraz da kendimi sıktım ondan.Aslında bugün birşey yazmayacaktım.Ama hergün yazmaya alıştığım için boş bırakmak istemedim.Çünkü rahatsızlığım nedeniyle gündemi takip edemedim.Türkiye'de ya da dünyada neler oldu öğrenemedim.Tv izleyemedim ,gazete ve kitap okuyamadım.Yarın da bir geçse ondan sonra 3 gün tatilim var.Şu anda da dışarıda yağmakta olan bir sağnak yağış var.Havalar gitgide soğuyor.Bolu ya dün yılın ilk karı yağmış.Önümzdeki haftada yüksek yerlerde kar yağışları olabilirmiş.Zaten yağsın kuraklık her gecen yıl kendisini daha da gösterecek yoksa.Bütün dünyanın buna ihtiyacı var.

18 Kasım 2008 Salı

Selam Dünyalı Ben Türküm



Bugünlerde herhalde boş oturmaktan sıkıldığım için kendime farklı uğraşlar arıyorum.Gittiğim fuarın da etkisiyle herhalde şu sıralar kendimi kitaplara vurdum tabir-i caizse.Aynı anda üç kitabı okumaya çalışıyorum.Biri derleme,ikincisi Atatürk ile ilgili bir kitap ve üçüncüsü ise aslında eski bir kitap olan (sanırım 2003 yılında basılmış) "Selam Dünyalı Ben Türküm". Yazarı da Vedat Özdemiroğlu. Bu kitapla tesadüfen karşılaştım ve okumaya başlayınca çok zevk aldım.Türklere ait bazı tipik durumları komik bir dille yansıtmış yazar ve insanın keyifle okuyacağı bir kitap haline gelmiş.En azından benim sevebileceğim bir kitap çıkmış ortaya.Merak edenlere tavsiye ederim.Şimdi bu kitabın arkasındaki yazıyı sizinle paylaşıyorum.






Yürüyüş yaparken zıplayıp tabelalara vuranların, evde

gömlek, kravat ve süveterini çıkarmayıp sadece altına

pijama giyenlerin, gazetelerdeki insan fotoğraflarına türlü

çeşitli bıyıklar çizenlerin hikâyesi...“Kopya kişinin kıldığı

namaz geçerli midir?” diye soranların, uzaylı görünce taş

atanların, işkembe-kokoreç yasaklanır diye AB’den

soğuyanların, yeni dökülmüş betona imza atanların

hikâyesi...Haftasonu ödevini pazar akşamına sıkıştıranların,

bi arkadaşa bakıp çıkanların, duvarlarına geyikli halılar asanların,

cep mesajından destan düzenlerin hikâyesi...Adaleti mafya

tezgâhlarında arayanların, Susurluk’tan sadece ayran

çağrışımı çıkaranların, mermi manyağı yapanların/

yapılanların, her şeye ülkücü ad bulanların hikâyesi...

Otobüste cam kenarında oturan, akşamüstü hüzne

dalan,Aziz Nesin’e rakı kadehiyle rahmet

okuyanların hikâyesi... Her şeye ama her şeye alaturka

bir tını verenlerin hikâyesi...Tebessümden öte

bir şey var bu kitapta... Belki muzip bir kahkaha,belki de derin bir iç

çekme...Hâl-i pür melâlimiz işte...

17 Kasım 2008 Pazartesi

KONU ATATURK OLUNCA...

Şu sıralar en çok konuşulan herkesin bildigi gibi "Ataturk".Konu atamız olunca da herkes bir hassaslaşıyor.İnternette bununla ilgili bir yazı okuduğumda bunu bir kez daha anladım. Konu Atatürk olunca akan sular duruyor.Okuduğum haberi aynen yazıyorum.


Vizyona giren tüm filmlerin hepsinin kopyasını basan korsan üretimciler kendi aralarında toplandı ve 'Mustafa' filmini basmamaya karar verdi. Gerekçe kesinlikle yüksek para ve hapis cezası değil; Ata'ya olan saygı!...

Özellikle gişe filmlerinin DVD'lerini basan korsancılar, son günlerin
en çok iş yapan Can Dündar imzalı filmi 'Mustafa' söz konusu olunca
bu özelliklerini bir kenara bıraktı. 20 günde yaklaşık 900 bin izleyiciye
ulaşan 'Mustafa'nın korsanı tezgahlara düşmedi. Bunun nedeni ise
korsancıların, 'Atamıza ayıp olur' düşüncesiyle 'Mustafa'nın korsan baskısını üretmemeye karar vermesi. 'Mustafa' böylelikle, gişede büyük ilgi görmesine rağmen, korsan tarafından özellikle gözardı edilen ilk film oldu. Bu durum elbette en çok, filmin yapımcısı ve yönetmeni Can Dündar'ı mutlu etti.

Günaydın

16 Kasım 2008 Pazar

ingilizce...

Yarın neredeyse 1 aydır bekledigim ingilizce kursum baslayacak. Biraz önce kurstan bir yetkili arayıp yarın dersiniz başlıyor diye bir bilgilendirme görüşmesi yaptılar.Allahtan erken bir saatte degil.Gitmek istiyor muyum peki ? Tabi ki hayırr.Ama bir takım nedenlerden dolayı gitmek zorundayım.Onun içinde biraz moralim bozuldu.Umarım işime yarar da boşu boşuna gitmek zorunda kalmam.Bugun keyifsiz olduğum için sadece bunları aktarabiliyorum.Eski enerjimi toplayıp kaldığım yerden devam etmek umuduyla...

15 Kasım 2008 Cumartesi

ALES...

Yarın Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı (ALES) yapılacak. Tabi bendeniz de artık kaç kere girdiğimi hatırlayamadığım bu sınava giriyorum. Artık bu sınav bende olmazsa olmazlardan oldu.Sanki girmezsem kendimde bir eksiklik hissedeceğim gibi geliyor bana. Ama bu sefer son olacak diyorum.Aslında girmesemde olurdu ama. Bakarsınız bu sefer onca girdiğim sınavlar hatrına iyi bir sonuç alırım. Şaka bir yana ,bu sınavlar öğrenciler için gerçekten hiç bitmiyor.Birine giriyoruz sonra diğeri çıkıyor, diğerine giriyoruz sonra başka biri onun yerini alıyor. OKS, ÖSS,YDS,ÜDS,KPDS,KPSS,ALES.... böyle devam ediyor. İş başvurusu yapanlarda başka başka sınavlara tabii tutuluyorlar.Hayatımız sınav olmuş yani.ALES zaten zor bir sınav değil ama önemli olan sureyi iyi kullanabilmek.Umarım herkes soruları yetiştirebilir.Neyse eğer yarın sınava girecekler varsa şimdiden herkese başarılar.

14 Kasım 2008 Cuma

NE KADAR KIYMETLİYİZ

Biliyorsunuz ki ABD yeni baskanı Barack Obama.Kendisi bütün ülkelerden tebrik mesajları ve telefonları alıyor.Turkiye' den de baskanımız ve cumhurbaskanımız kendisine tebrik mesajı gönderen ilk kişilerden olmuşlar . Buna rağmen kendilerinden buna karşılık bir teşekkür gelememiş bir türlü. Üstelik bizden çok sonra tebrik mesajı gönderenlere teşekkür çoktan gitmiş.Henüz bize sıra gelememiş kendileri sıkı ilişki içinde oldukları ülkelere öncelik veriyorlar herhalde, kadim dostlara.İşleri düşünce daha doğrusu kendi çıkarları için bize canım ciğerim diyen dostlarımızın bize ne kadar değer verdikleri ortada.

13 Kasım 2008 Perşembe

10 yasındaki kadın...


Haberlerde ve gazetelerde birşey dikkatimi çekti. 10 Yaşındaki Yemenli bir kız 'yılın kadını' seçilmiş. Ailesi tarafından 10 yaşında evlendirildikten sonra geleneklere karşı çıkıp kocasına boşanma davası açmış.Bütün dünyanın ilgisini çeken Yemenli Nujood Ali’yi Amerika'da bir moda dergisi olan “Glamour”, “yılın kadını” ödülüne layık görmüş. Geleneksel çizgisinden ayrılarak Yemenli küçük gelin Nujood Ali ve kendisini mahkemede savunan avukat Shada Nasser’ı tarihi boşanma davasından dolayı kutlayan dergi, “Nasser ve Ali birlikte öteki küçük kızların erken evlilikten kurtulmaları yolunda çaba gösterdiklerini” belirtmiş.

12 Kasım 2008 Çarşamba

SON GAZİ...

Kurtuluş savaşına katılan hayattaki son gazimiz olan Albay Mustafa Şekip Birgöl'ü kaybettik.İstiklal Madalyası olan Gazi Birgöl 110 yaşında tedavi gördüğü GATA 'da vefat etti.Birgöl, cuma günü Selimiye Camisi’nde öğle vakti düzenlenecek askeri töreninin ardından, Karacaahmet Mezarlığı’nda son yolculuğuna uğurlanacak.
Bu arada 1.Dünya Savaşına Mısır'dan katılan ve sonra kendisini Çanakkale'de bulan Yeni zellandalı asker George Petersen'in anıları Avustralya'nın Sydney kentindeki Lawson's müzayede evinde 23 bin dolardan satışa çıkarılacakmış.Gelibolu'da Nelson Bölüğü Canterbury Piyade Alayı askeri olanı er George Petersen, 25 Nisan 1915'te yarımadaya geldiği günden itibaren, ayrıldığı Eylül ayına kadar her gün yaşadıklarıyla ilgili not tutmuş.İşte bu notlardan bir bölümü;

26 Nisan 1915 Pazartesi - "Hafif bir yağmur yağıyor. Yukarıdan aşağı her yerde bizim keskin nişancılarımız var. Çavuş Guy, benimle birlikte 5 kişiyi Türkleri gözlemek için yakındaki bir mevziye yolladı. O sırada üzerimize ateş açıldı. Mermiler kulaklarımızın yanından vızlıyor. Etrafta çok sayıda kavrulmuş, korkunç derecede kötü ölmüş Avustralyalı askerler var. Artık bu görüntüye alıştım. Nöbet değişimi yapıldı. Önümüzdeki büyük tepede inanılmaz bir ateş sürüyor. Su içmek için siperden ayrıldım, bütün gece uyuyamadım."

27 Nisan 1915 Salı - "Hala asıl ateş hattına ulaşamadım, neden bilmiyorum çok sayıda kaybımız var. Türk bombardımanı öğle arası başladı. Kafamı çıkarıp daha bir mermi sıkamadım. Bir saatlik uykuyla siperde duruyorum. Türkler sahili gece boyunca ağır bombaladılar. Arkadaşım Melwoy bir sniper ateşinde çok kötü vuruldu. Türklerle çok yakından ateş teması halindeyiz."

8 Mayıs 1915 Cumartesi - "Yeni Zelandalılar en ağır bombardımanın olduğu siperlerde kaldılar. Ölüm saçan tüfek ve keskin nişancı atışı arasında mevzilerde ilerlemeye çalışıyorlar. Çoğu öldü ya da yaralandı. Akşam 5.30 civarında 500 yard daha ilerleyebildik. Teğmenimiz Sandy öldü, binbaşı yaralandı. Karanlıkta 100 yard daha ilerledik. Kendimize siper kazarak ilerliyoruz. Ölü Türkleri gece gömdük."

10 Mayıs 1915 Pazartesi - "Türk ateşi susmadı, 48 saattir uyuyamıyoruz. Hayatımda bundan daha kötü bir gece yaşamadım. Çok yorgunum. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyor. Çamur yığını içinde ölü gibiyim. İyice çamura batmamak için ölülerin üzerinde oturuyorum. Yarımadada savaşın başından beri bizden ölenlerin sayısı 50 bini geçmiş. Gündüz 3 bin kadar Türk ölü gömdük."

11 Kasım 2008 Salı

MUSTAFA


Dün arkadasımla beraber tartışmalı film "MUSTAFA" ya gittim. Günün 10Kasım olması bunu daha da özel kıldı. Fakat sinemaya bir saat önceden gitmemize rağmen en önlerden zor koltuk bulabildik kendimize. Film basladı sonra ara verdi. Bir ara arkadaşımla birbirimize baktık. Şu eleştirilen, uzun uzun tartışmalara neden olan film bu muydu? Ya onların izlediği başka bir filmdi ya ortada büyük bir haksızlık vardı.Anlatılanların aksine o kadar güzel bir film ki. Atatürk o kadar insancıl o kadar bizden biri ki. Seven,sevilen,üzülen,ağlayan,gülen...Ben filmi büyük bir keyif içinde izledim. Can Dündar' ın emeğine sağlık. O kadar yalın ve içten anlatmış ki atamızı.Ülkemizde böyle duyarlı insanların olduğunu görmek umut verici. Ona karşı yapılan haksız eleştirileri kınıyorum. Bu eleştirilen insanların amaçlarının ne olduğunu da anlamak zor. Belki de böyle doğru birşeyi hazmedememiş olabilirler. Özellikle haksız yere ve ağır bir şekilde eleştirerek doğru yapılan şeylerin önünü kesmek amacında olabilirler. Ama benim en çok hoşuma giden film sonunda herkesin filmi ayakta alkışlaması oldu. Bu filmin hakkı da bence buydu...

10 Kasım 2008 Pazartesi

10 KASIM


Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk' ü , ebediyete intikalinin 70. yıl dönümünde saygıyla anıyoruz.

9 Kasım 2008 Pazar

alize açıldı!


alize' ye hoşgeldiniz.


Bizi takip edin...