31 Aralık 2008 Çarşamba

Herkese mutlu yıllar... Sağlıklı,başarılı,mutlu nice yıllaraa..

29 Aralık 2008 Pazartesi

Deprem

Bugün yine buz gibi bir İstanbul sabahı bana merhaba dedi.Hafif bir kar yağışı altında gittim her zaman ki kursuma..Bugün pek birşey yazmak gelmedi içimden ama bugünün boş geçmesine de gönlüm razı olmadı.Bugün biraz başım ağrıyor zaten bugünkü yazımı yazıp hemen yatacağım.Dün gece saat 1:00 de Murat aradı.Çanakkale'de deprem olduğunu söyledi.Dün gece ondan bayağı geç yattım.Sonra öğrendik ki deprem Gökçeada'da olmuş 5.2 .Aman tekrar başlamasın depremler..Neyse pek fazla konuşacak halim yok.Daha yatıp uyuyacağım ve kalkıp bir writing yazacağım.Neyse dostlar şimdilik ben kaçıyorum..Depremsiz günler diliyorum....

28 Aralık 2008 Pazar

Bir pazar günü daha....

Bir yağmurlu pazar günü İstanbul'da sözde kısa bir alışveriş turuna çıktım hiç bişey alamasam da geldiğim de artık gün kararmıştı.Değişmeyen ise git gide hızını artıran yağmurdu.Biraz önce altında ıslandığım yağmuru şimdi evimde ellerimin üşümüş ve kızarmış parmaklarını kalorifer peteğine dayamış bir şekilde penceremden izliyorum...Fonda da yağmura eşlik eden Cem Adrian...


Korkmuyorum artık senden gece
korkmuyorum hiç karanlık
üzerime gel istersen
sar beni ben kaçıp gitmem
korkmuyorum artık senden yalnızlık
korkmuyorum hiç korkmuyorum
yüreğime vur vur istersen
kalmadı hiç kaçıp gitmem
sokaklarda yanımda dolaşan yağmur
geceleri başucumda duran yağmur
avucumda ellerin yerine yağmur
vur yüzüme vur yüzüme
saçlarımda nefesin yerine yağmur
dudağımda dudağın yerine yağmur
gökyüzünden çaresizliğimi yağmur
vur yüzüme hadi vur yüzüme
korkmuyorum artık senden gece
korkmuyorum hiç karanlık
üzerime gel istersen
sar beni ben kaçıp gitmem.
korkmuyorum artık senden yalnızlık
korkmuyorum hiç korkmuyorum
yüreğime vur vur istersen
kalmadı hiç kaçıp gitmem
sokaklarda yanımda dolaşan yağmur
geceleri başucumda duran yağmur
avucumda ellerin yerine yağmur
vur yüzüme vur yüzüme
saçlarımda nefesin yerine yağmur
dudağımda dudağın yerine yağmur
gökyüzünden çaresizliğimi yağmur
vur yüzüme hadi vur yüzüme
daha hızlı yağmur yağ hadi yağmur
ağlar gibi yağmur
vur yüzüme vur yüzüme
yağ hadi yağmur
çok üzgünüm çok üzgünüm çok üzdüm yağmur
kaybedecek neyim kaldı bu defa ne kaldı yağmur
vur yüzüme hadi vur yüzüme
yağmuuur…yağmuuur…yağmuuur…yağmuuur…

27 Aralık 2008 Cumartesi

Oktay Sinanoğlu

Selam dostlar... Biliyorum diyceksiniz kii "hayırdır sen bir günde iki kere dökmezdin içini ne oldu da geri döndün?"Sonradan aklıma gelen birşey diyelim ve aranın da açılmasını istemediğim birşey.Çok yakınımda olanlar özellikle üniversite arkadaşlarım ve bazı hocalarım değerli şahsiyet Oktay Sinanoğlu'nu ne kadar sevdiğimi çok iyi bilirler.Belki bir fizikçi olmamdan dolayı kendisinin başarılarını çok iyi bilen,gerçekten de daha fazla ilgi göstermemizin gerekliliğini savunan biriyim.O kadar başarılı bir insanın Türk olmasıyla da büyük ölçüde gurur duyuyorum.Kendisiyle de çok tanışmak istedim ama henüz bunu gerçekleştiremedim.Umarım en yakın zamanda onunla tanışma ve konuşma fırsatı elde edebilirim.Dün akşam yine boş boş oturup bilgisayar başında zaman öldürürken msn de konuştuğum bir arkadaşım kendisinin avrasya tv isimli bir kanlada yine görüşlerini ve programlarını beğendiğim ama Can Dündar'ın Mustafa filmine kötü ithamlarda bulunduğu için kendisine sinirlendiğim sayın Hulki Cevizoğlu'nun Ceviz Kabuğu programına katıldığını söyledi.Bende avrasya kanalı kablo tv de yayınlanmadığı için her derde deva internetten canlı yayını izlemeye çalıştım.Ama şunu anladım ki meğer her derde deva değilmiş.Saatlerce denemediğim site kalmadı üstelik kanal şifreli bir kanal da değildi.Bugün öğrendim ki o izlemek için çok uğraştığım fakat izleyemediğim program 05:30 a kadar sürmüş. :( Neyse inşallah başka bir sefere.Ama kendisinin daha sık tv programlarına çıkmasını arzu ediyorum tabi kendisi abudik kubidik kanallara çıkmıyor.Çıktıklarına da neyazık ki bizim erişimimiz olmuyor.....Erişimi bol programlara inşallah :)

AMAN YAAAA.....

Selam bu soğuk 27 Aralık etiketli günde haftaiçi yaptığım planların hepsini çöpe atıyorum.Bugün evde hiç sevmediğim bir organizasyona tanıklık ediyorum.Ne mi bu? maalesef ki annemim kabul günü.Evimizi komşularımız ziyaret etmek istemişler ki yakında teşrif edecekler kesin..Evde hummalı bir çalışma yürütülüyor.Böyle başta annem olmak üzere insanların başkaları için kendini yerden yere vurmalarına bir anlam veremiyorum.Benim annem eve bir misafir geleceği zaman ne yapacağını şaşıran,son misafirden sonra topladığı enerjisini birkaç günde yeni misafirler için harcayan,gerekirse yemekten feragat ederek kendini işine veren bir hanım.Ama bütün bunlar gerçekleşirken evde yaşayan benim gibi diğer ev sakinleri bu durumdan bir hayli şikayetçi olduğumuzu vurguladığımızda destek yerine köstek şeklinde bir cevap alıyoruz..İşte bugün yine aynı durum maalesef ki gelip kapımızı çaldı.Yine ev sakinleri olarak acı,hüüzn ve telaş içindeyiz.Annem büyük bir telaş içinde bizim hiçbir kelimemizi bile duymayacak şekilde işleiyle uğraşırken birden telefon çaldı.Arayan annemin öğretmen arkadaşının oğluydu.Kendisi yaklaşık 30-35 yaşları arasında, 8-9 yıllık evli ,7-8 yaşlarında bir kız babası ve işsiz.Arayan kişiyi tanımlarken yaklaşımlar kullanmış olmam kendisini çok iyi de tanımadığım bir nedenidir.Zaten işlerine yoğunlaşmış olan annem bu dar zamanda bir de telefonda uzun bir konuşma yapmaktan çekinerek her ne kadar kısa cevapla işi halletmeye çalışsa da karşı tarafın konuşma ısrarı onu bir hayli endişelendirmişti.Kendisi akraba evliliği yapmış bir ailenin çocuğu ve her ne kadar dışarıdan bir özri olmasa da psikolojik olarak sorunlu biri.Bundan dolayı da sürekli doktor kontrolünde ilaçlar kullanıyor ve bence bu ilaçlar onu her geçen gün daha da moronlaştırıyor.Saçma sapan hareketler, bir çocuk gibi anneye bağlı bir yaşam ,işte başarısızlık ve sonucu maalesef ki işsizlik, bunun beraberinde getirdiği ekonomik sorunlar,belki düzelir diye yapılan bir evlilik ve kendine bakamayan bir kişinin yaptığı bir çocuk....Bunları tek tek düşündüğümde karşıma kabus gibi bir senaryo çıkıyor.Kendisi biraz önce de sıkıntısından aramış bizi.Evde kimse yokmuş tabi yapacağı bir işi de...İşsiz olduğu için ( her ne kadar eşine bir iş bulunmuşsa da aldığı para neye yetecek..) bütün masraflarını karşılamaya çalışan bir aile ki aile memur bir aile.Günümüz koşullarında zaten bir eve bakmanın bile zor olduğu bir dönemde çocuklarına da bakmak zorundalar.Annenin ve babanın çabalarını gördükçe bazen gözlerim doluyor.Sonuçta herşeye rağmen çocukları ve ellerinden geleni yapıyorlar.Ama her dakika annesini arayıp "nerdesin anne?" diye soran sorunlu bir adam.Hatta cep telefonuna ya da ev telefonuna ulaşmayıp bütün tanıdıkların evlerini tek tek arayıp annesini soran bir bünye.Kendine bakamazken belki düzelir diye omuzlarına yük bindirilen ve bir aileye bakmasıyla görevlendirilen bir insan.Bu durumdayken bu acaba ne kadar doğru!Geçen gün artık kaçıncı olduğunu bilmediğim işte sorunlar yaşamaya ve patronu parasını vermemeye başlamış.Tabi hemen devreye anne girmiş ve oğlunun hakkını savunmuş, parasını istemiş.Tabi patronun da cevabı "sanane ya.. ister veririm ister vermem sen niye arıyorsun?" olmuş.Ama bende olsam aynı cevabı verirdim.Her ne kadar sorunlu olursa olsun bir kişi hele iş konusunda cesaretsizliğini ya da aciz olduğunu karşı tarafa belli etmemeli.Cesur olmalı ki bu durumda haklarını koruyabilmeli.Eğer karşı taraf senin cesur olduğunu anlarsa kolay kolay ezmeye de cesaret edemez.Ama olan olmuş tabii adam işten çıkarmış bunu önceden de sayısız kez olduğu gibi...Bence artık 21.yy da yaşarken bu akraba evliliklerine karşı insanlar bilinçlendirilmeli.Diyceksini ki nereye kadar söylesekte anlamıyorlar ki.. Doğru ama bu duruma düşmektense bazı şeylerden vazgeçmek en iyisi.Sonu böyle bitmeyen evliliklere inşallah ki evliliği hiç düşünmeyen biri olarak düşüncelerim bu yönde....GÖRÜŞMEK ÜZERE DOSTLAR :)

26 Aralık 2008 Cuma

ARKASI BUGÜN...

Dün bişeyler yazmış,devam etmek istemiş ama bir takım nedenlerden dolayı devam ettirememiştim ve dünkü yazımda ertesi gün kaldığım yerden devam edeceğimi söylemiştim işte devam ediyorum. :) Hani derler yaa insan evde oturarak birşeyler öğrenemez dışarı çıkmalı,insanları tanımalı, hayatı öğrenmeli...Sosyalleşme adına atılan adımların insanın hayatına katkısı büyüktür.Ben de maksat ingilizce öğrenmek diyerek gittiğim kursta gerçekten çok değişik karakterler tanıma fırsatı buldum ve kafamda insanları değerlendirmeye başladım.Bazı şeyleri de sorgulamaya...Kendi doğrularımı, kendi yaşam biçimimi ya da kurallarımı hatırlamaya başladım.Dünya da milyarlarca insan var ve herkesin yapısı farklı.Tabi herkesin kendi doğruları ve yaşam tarzı var.Bundan dolayı kimseyi yargılayamayız.Ama insan davranışlarıyla toplumun tepkisini çekiyorsa bu kişinin toplumda ki yeri de farklı değerlendiriliyor.Hazır kurstan bahsetmişken geçen haftalarda dersimize konuk olan bir arkadaştan bahsetmek istiyorum.Resmen bana göre kendini aşmış,saçma sapan bir cesaret anlayışı belirlemiş, hayatını kendine göre doğru ama dışardan bakan gözlere göre yanlış bir şekilde yönetmeye çalışan bir bayan.Ama özellikle küçük yaşına rağmen önce yurtdışına gitmiş,orda hayatını rahatlıkla idare ettirebilmek için bir sürü işte çalışmış biri.Hee şimdi diyeceksiniz ne var bunda ne güzel işte böyle olmak gerekir.Ama herşey bu kadar basit değil tamamını anlatıp boşuna sayfa doldurmak yerine tasvip etmediğim özelliklerinden dolayı onu yargıladığımı bildirmek isterim.Kendisi Türkiye'ye kaçak yollardan gelen ve sokakta bulduğu insanları tek başına yaşadığı eve alan, onların dilini bile konuşamazken onları günlerce evinde barındıran sonra onların ekibine dahil olup onlarla başka ülkelere kaçmak! isteyen,onlarla gidemeyince bütün eşyalarını denize fırlatıp yolunda karşısına çıkan ilk eve girip bu akşam burda kalabilir miyim ? deyip sabahı eden,sonra tek başına hiç bilmediği şehirlere giden,ordan sıkılıp tekrar İstanbul'a dönüp bir barda çalışmaya başlayan biri başkalarına normal gelse de benim yaşam kaliteme aykırı bir insan.Ailelerin belli yaştan sonra çocuklarına karışmamaları gerektiğini savunan ve kendi ailemde de bunu gören biriyim.Ailem bana hiçbir zaman karışmamış kaçta gelip gideceğime hep ben karar vermişimdir.Ama bunca yolculuğa ve aynı ilde yaşamalarına rağmen bu kişinin ailesi tarafından sorgulanmaması bana ailenin serbest bırakması değil de çocuklarını pek umursamamalarını düşündürdü.İnsanlar önceden de dediğim gibi çeşit çeşit.Herkesin davranışları farklı ama bu konuya neden takıldığımı açıkça bende anlamadım belki de haline üzülmüşümdür.Geçen gün Edirne'den gelen arkadaşımla beraber Taksim'de gezerken de karşımıza enteresan biri çıktı.Kendisi yabancı bir bey.Kendisi usulca yanımıza sokulup Do you speak ENGLISH? dedi.Biz olumlu cevabı verirken kendisinin elinde tuttuğu kağıt dikkatimi çekti.İçimden sanırım adres soracak dedim ama kendisi bizim cevabı duyar duymaz elindeki kağıdı arkadaşa verip aynı hızda uzaklaşmaya başladı.Arkadaşımla beraber bir süre birbirimize bakıp elimizde tuttuğumuz kağıdı inceleme vakti geldiğini anladık.Hemen baktığımızda bir yılbaşı partisi ilanını gördük.Parti Taksim'de ki kilise de yapılıyordu ve asıl ilginç olan o ingilizce biliyor musunuz sorusundan sonra kendisinin hiç ingilizce konuşmaması ve bize verdiği kağıdın da tamamen Türkçe olması.Sonra bunun ne anlama geldiğini tam anlayamamışken kendi fikirlerimizi ortaya koymaya başladık.Ama bu karşılaştığımız insanların ne kadar ilginç oldukları gerçeğini asla değiştirmeyecek galiba........ :D

25 Aralık 2008 Perşembe

T.M.I

İki-üç gündür çok hastayım be dostlar.Feci bir şekilde nezle oldum ama yine de yıkılmadım ayaktayım.Bu hastalığın beni en çok sinir eden yanı derste ders dinlerken ya da not tutmaya çalışırken kafamı yukarı kaldırma zorunluluğu hissetmem (aynı horozların su içtikten sonra yaptıkları gibi.. :D)Zaten bir kaç gündür gittiğim kurstan da hiç zevk almıyorum.Bazen hoca, bazen katılımcılar ve bazen de konuların saçmalığından dolayı pek isteksizim...Allahtan Şehri ile fısıldaşıp duruyoruz derste ki bu bazı kesimlerin alaycı bakışlarına maruz kalmamıza neden oluyor..Bu sayede eğlenceli olmayan dersi de bir parçada olsa çekilir hale getirebiliyoruz.
Dün beklenen İstanbul'un ilk karı düştü hem de öyle bir düştü ki miktar olarak toprağı örtemese de soğuğuyla ne kadar güçlü olduğunu vurguladı.Sabahın erken saatlerinde o sıcacık yataktan kalkıp (hele ki gece programları izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamayarak, yatmayı bi hayli geciktirmişseniz..) o buz gibi havaya çıkmak insanı kendine getiren bir tokat gibi..Yoğun bir kar yağışı ardından hergün yaşlandığımı düşündüren merdivenleri çıkmak bir hayli efor sarfettirdi.Ama ardından uzun zamandır yapamadığımız kibirden,kıskançlıktan,fesatlıktan,kendini beğenmişlikten,tartışmalardan uzak ve katılımcıların iki kişiyle sınırlı kaldığı çok keyifli bir ders yaptık.Güldük,eğlendik,konuştuk.Sevgili hocamız Nadia'nın da keyifli olması ortamın biraz daha sıcak ve samimi olmasına neden oldu.Başlıkta da ilginizi çekmiş olabileceğini tahmin ettiğim ve bu derste öğrenmiş olduğumuz T.M.I benim ve arkadaşımın da dikkatini çektiği kesin bir olgu ama günlük hayatta da eminim ki kullanmaktan çekinmeyeceğimiz bir kelime mi diyeyim yoksa kelime grubumu olacaktır.Bu arada yazılarını takip ettiğim arkadaşım Şehri ile birlikte kurs çıkışı terziye gitmemiz onun için kafasında bir soru işareti ya da pişmanlık desek daha doğru olur öyle birşey bırakmış galiba bundan dolayı hemen bir açıklama getireyim.Zaten o beni zorla götürmedi ben istedim gitmeyi bundan dolayı hiç bir pişmanlığım yoktur.O güzel havada ne kadar soğuk olsa da o güzel karın altında İstiklal'de yürümekte keyifli be :) Tabi benim ellerimi sokabileceğim bir cebiminde olması soğuktan pek etkilenmememin bir nedeni oldu diyebilirim... Aslında son zamanlarda karşılaştığım insanlar için de yorum yapacaktım ama rahatsız olduğum için daha fazla yazacak halim yok.O zaman yazıma yarın kaldığım yerden devam ederim.Herkese mutlu akşamlar özellikle de sağlıklı akşamlar diliyorumm.Mutlu kalın, hoşçakalın...... :D

22 Aralık 2008 Pazartesi

Bugün benim doğumgünüm....


24 Yıl boyunca benimle birlikte olan,kahrımı çeken,iyi ve kötü günde yanımda olan,çekemeyen ve bana katlanan bütün herkese, arkadaşlarıma,aileme teşekkür ederim.İyi ki varsınız iyisiyle kötüsüyle....Beni sevip sevmeyen.... herkesi seviyorum.

Bir yıl daha geçti...Işık hızında sanki geçen sene bugünle, aradaki zamanın akışı...Ve umarız iyi değerlendirilmiştir bu bir yıl...Sağlık deniliyor ya her şeyin başı... Öyle de...Her ner kadar cümle içinde alışılagelmiş, klasik bir temenni olsa da sağlıklı bir yıl diliyoruz yeni yaşında...Ve tam da şu anda durup, 5 yıl öncesini düşünmeni isteriz...5 yıl, 10 yıl?..Ne kadar yakın geliyor değil mi?..5, 10 yıl sonrası da bu kadar yakın işte...Geçti... Geçiyor... Geçecek...En ufak anın bile tadı çıkarılmalı...Ara sıra, denk gelirse deniz kenarında simit, çay keyfi tadılmalı...Yıllardır aranmayan kim varsa düşünülüp, bir anda aranmalı...Bir çocuğun kolayca bulabileceği yerlere bozuk paralar bırakılmalı...Sabah uykusu uzatılmalı bazen, yataktan hiç çıkmamalı...Küçük notlar yazmalı zamanın eskitemediği...Saklamalı sonra, hüzün olsun diye değil, anı olsun diye...Anne, baba hatırlanmalı hayattaysa bu doğum gününde, yazının burasında aranmalı...Ya da eli öpülmeli hemen... Bir oda yakınlıkta olması bile anne, babanın ne büyük lütuf, ne büyük hediye...Hiç olmazsa mutfaktan gelen tuzlu koku coşkusu için...Ve alışverişe gönderilirken "üsüt kalsın" jesti için... Hayatta değillerse, teşekkür etmeli, yıllarca didindikleri için...Gider nasıl olsa, duyarlar...Evet hemen şimdi... Ertelememeli...Geçti...Geçiyor...Geçecek...Durmalı şöyle bir...Neler geride kaldı, neler gelecek...Düşünmeli...Sonra koşmalı; iyiye, güzele doğru...Kolay küsmemeli...Merhametli olmalı...Umursamamalı tüm bu yazılanları belki...Doğum günü kutlu olmalı...Olsun!..



(Not: Zekirdek Foruma çok teşekkür ediyorum :D)

19 Aralık 2008 Cuma

Dün gece bir ruya gördüm....

Dün gece bir ruya gördüm...seni gördüm..Aylardan sonraa.Arkadaşlarımızla beraber masmavi bir gökyüzü altında yemyeşil bir ağacın yanındaydık.Bir sürü insan dahil olmuş hikayeme.Biri geliyor biri gidiyordu.Ama hep bir telaş vardı herkes bir yerlere koşturup duruyordu.Ama hiç kimse senin kadar dikkatimi çekmedi.Üstünde kırmızı bir tshirt ile ben buradayım der gibiydin.Farkettiğimde seni ne yapacağımı bilemedim.Sonra ben sustum sen söyledin sen susunca da ben...Sonra herkes konuştu ama biz sustuk..Hava o kadar güzeldi ki en son gün olduğu gibi.O kadar gerçekti ki uyandığımda anladım anca rüya olduğunu.İşte o zaman dedim Dün gece bir ruya gördüm....

18 Aralık 2008 Perşembe

İşte öyle birşey...Ne öyle ne böyle...saçma ve anlamsız.....

Çok yorgunum dostlar bugünlerde.Hayat mı yordu yoksa başka birşeyin yorgunluğu mudur bilmem.Son zamanlarda kendi rekorlarımı kırdım alışverişte.Ama pek bişey alamadım doğrusu. Ne doğru dürüst bir model gördüm ne de bütçeme uygun bişeyler.Herşey almış başını gidiyor.Zaman gibi...Bugün tarih şu derken bir bakıyoruz ki takvim değişmiş,günler atlamış.Yaşlanıyoruz dostum bak ne kaldı 24 olmaya.Bu 22 Aralıkta 24,diğerinde 25, ondan sonrakinde 26....Gün olcak ölüp gideceğiz.Yaşımız ne olursa olsun o an geldiğinde hala arkamızda yapmak isteyipte yapanadığımız onlarca şey bırakacağız.Yaşarken bile hep demiyor muyuz "KEŞKE".Tüm korkularımızla,tüm umutlarımızla,belki de çaresizliklerimizle yolumuza devam etmeye çalışıyoruz.Ne diyelim Hayat bu olsa gerek......

15 Aralık 2008 Pazartesi

90'lı yıllar....

Ben 1984 ün son günlerinde doğmuş,85 li yazdırılmak istenen ancak yazdırılamayan bir çocuğum.Na alaka diyeceksiniz.Cumartesi gecesi kanal D de yayınlanan ve Okan Bayülgen'in sunduğu Disko Kralı adlı programı izledim.Programın konsepti tamamen 90'lı yıllardır.O dönemin şarkıcıları,şarkıları,programları...Programı çok beğendim.Birden yavaş yavaş yaşlanmaya başladığımız aklıma geldi.Yaşımız ilerliyor.Günler,haftalar,aylar birbirini kovalıyor.Ama izlediklerim bana dün gibi geldi.Mutlu olduğumu hissettiğim ya çok büyük keyif aldım.Çocukluğumun şarkılarını dinlemek,programlarını hatırlamak süperdi yaa.Wallahi program sabaha kadar da sürse o gece izleyecektim ama saat 2:00 gibi elektriklerin gitmesiyle benim geçmişe yolculuğumda sonlanmış oldu.Böyle bir programı izlemeye ihtiyacım varmış herhalde ya da bazı şeyleri hatırlamayaa.Yapımda ve yayında emeği geçenlere teşekkür ediyoruz ... :D

14 Aralık 2008 Pazar

Ne yaptım ben yaaa!.....

Tatil deyince vıınnn diye geçip giden bişeyden bahsetmek lazım.O kadar çabuk geçip gidiyo ki hiç anlayamıyor insan aynı bu bayram tatilinde olduğu gibi.Bayram tatilinde o kadar çok yapmam gereken şey vardı ki anlatamam.Diyordum ki oooo bu bayram bana çok yarar sağlayacak.Çünkü başta her bayram düzenli olarak gerçekleştirdiğimiz Keşan yolculuğunu teknik aksaklıklardan dolayı gerçekleştiremeyecektik.Anneannemlerin kalorifer kazanı patlayınca bizim Keşan seyahati de askıya alınmıştı.Hayatımda belki de ilk defa bir bayramı İstanbul'da geçirecektim.İlk günlerde bunun heyecanı vardı içimde.Özellikle bu bayram tatilinde ders çalışırım, arkadaşlarımla buluşur,kardeşimle sinemaya giderim diye düşünürken hiç birşey yapamadan tatil bitiverdi.Bu arada sınavımın tarihi de belli oldu.Ocak 9 da çok az bir zamanım kaldı.Bakalım ne yapabileceğim.Çok sıkı çalışmam gerekiyor.Vicdanım hiç rahat değil.Ne yaptın Elif sen diyorum kendi kendime.Umarım bu önümde kalan günleri iyi değerendiririm.Görüşmek üzere......

8 Aralık 2008 Pazartesi

:)

Kurban bayramınız kutlu olsun.Huzur, sağlık, mutluluk sizinle olsun...

7 Aralık 2008 Pazar

en sonunda...

evde boş boş otururken karşıma bir fizikçi olarak enteresan bir fırsat geçti.Bu fırsat bana çok şey öğretecek diye düşünüyordum.Bana ilk görev verildi. Çevirmem gereken tam 25 sayfa vardı.Böyle çeviri yapmayalı bayağı olmuştu.Başta aman seve seve desemde bugün geçti yarın yaparım yarın da işim olursa öbür güne inşallah mantığı ile zaman geçtikçe geçti ve tabir-i caizse yumurta kapıya dayandığında bir panik hali belirdi bende.Aman allahım nasıl yaparım da yetiştiririm düşüncesini diğer yanımdaki sağduyum aman yaaa niye yapamayasın gibi bir özgüvenle bana dayatarak aklımı karıştırıyordu.Son gunlerde biraz da vicdanımı rahatlatmak amacıyla yavaştan başlamıştım çeviriye.Hatta kursa giderken ve gelirken rutin olarak okuduğum kitapları bir kenara atıp görev aşkıyla aldım ingilizce notlarımı, kalemimi,silgimi ve tabi ki olmazsa olmaz sözlüğümü.Oturuyordum otobüste cam kenarına görüntü de harıl harıl çalışan bir insan manzarası.Hatta bir gün karşımda oturan teyze ahh yavrum sen hangi bölümde okuyorsun.Wallahi okumak zor yavrum Allah yardımcın olsun dedi.Bende sağol teyze çok sağol dedim.Veeee bu kadar uğraştan sonra :) bugün sabahtan aksama kadar çevirip bilgisayara geçirip teslim ettim ama bu kadar yoğun tempo çalışmayalı bir hayli zaman geçmiş bunu anladım.

1 Aralık 2008 Pazartesi

Gencecik bir yaşam .......

Şarkıcı Burhan Şeşen'in 26 yaşındaki oğlu Serhan Şeşen maalesef yanlış bir tedavi sonucu komaya girdi.Yanlış teşhis ve tedavi sonucu genç Serhan'ın maalesef ki beyin ölümü gerçekleşmiş.Yanlış tedavi uygulayan hastaneden alınıp başka hastaneye sevkedilen Serhan'ın doktorları yapılacak bişey kalmadı eğer aile fişini çekin derse çekeriz diye açıklama yapmışlar.İnsan hayatı nasıl da hafife alınıyor.Ne kadar kötü bir durum.Denilecek birşey bulamıyorum.Yazıklar olsunn.Yazık çok yazıkkk.....